Nedir?

Akciğerler karmaşık bir organdır. Göğüs boşluğu içinde yer alırlar, iki parçadır, sağdaki akciğer 3 adet, soldaki akciğer ise 2 adet lob adı verilen birbirlerinden zarla ayrılmış bölümlere sahiptir. Tüm akciğerlerin üzeri plevra adı verilen bir zarla örtülüdür. Ayrıca benzer bir zar göğüs duvarının iç yüzünü sarar. Karın boşluğundan diyafram ile ayrılırlar.

Birçoğumuz akciğerlerin sadece soluk almamıza yaradığını düşünürüz. Aslında bunun dışında önemli başka görevleri de vardır.

Akciğerler:

·         Birçok mikrobu durdurarak ilerlemelerini engeller,
·         Vücudun su dengesini sağlar,
·         Birçok hormon salgılar.

Akciğerin içini döşeyen hücreler ile yanağımızın içini döşeyen hücreler oldukça benzerlerdir. Yalnız akciğerlerdeki hücrelerin yapıları çok daha karmaşıktır. Akciğerleri üç farklı bölgeye ayırabiliriz.

Video: Akciğer Kanseri

1. Yassı hücreli bölüm; ana nefes borusu (Trakea) ve büyük hava yollarını (Bronş) döşeyen hücreler düz ve yassı hücrelerdir, bunlar solukla alınan maddelere karşı koruyucu katmanı oluştururlar.

2. Salgı yapan bölüm: daha merkezidir. Sulu salgı yapan hücrelerle döşenmiştir. Akciğerlere giren maddeler bu salgılara yapışarak balgamı oluştururlar. Bu hücrelerin üzerinde tüy şeklinde uzantılar bulunur. Bu tüyler oluşan balgamın yukarı ağza doğru ilerlemesini sağlarlar.

3. Solunum bölümü: daha ilerde bulunan bölümdür, milyonlarca hava keseciklerinden (alveoller) oluşur. Bu bölümde oksijen ve karbondioksit yer değiştirirler. Ayrıca buharlaşma yoluyla vücudun su dengesi sağlanır.

Akciğerlerin bu üç bölümü sigara dumanındaki zehirli maddeler tarafından farklı şekilde zarar görürler. Daha nadiren sigara dışı etkenler de buralara zarar verirler. Sigaranın hava yolundaki ilk etkisi tüylü hücreler üzerinedir. Sonrasında küçük hava yollarında iltihap gelişir (bronşit) ve hava kesecikleri tahrip olarak bir araya gelirler (amfizem). Sağlıklı akciğerlerde oluşan bu etkiler sıkı şekilde kontrol edilebilirken, sigaranın verdiği zarar devam edecek olursa bu kontrol ortadan kalkar.

Belirtileri

Akciğer kanserli olguların % 90'ından fazlasında tanı konulduğunda, tümörün bölgesel, metastatik veya sistemik belirtileri izlenebilir.

Tümörün doğrudan büyümesine bağlı yakınma ve belirtiler

Öksürük, özellikle büyük hava yollarına yerleşen tümörlerde rastladığımız bir belirtidir. Yeni ortaya çıkmış olabileceği gibi, kronik bronşit-amfizem nedeniyle daha önceden de var olabilir, bu olgularda öksürüğün şiddetinin artması, tedaviye yanıt vermemesi veya kanlı balgam ile birlikte olması akciğer kanserinin işareti olabilir. Hastayı hekime yönlendiren en dikkat çekici belirtilerden biri olan kanlı balgam, göğüs radyografisi normal olan bir olguda tek ipucu olabilir. Hava yolunda yer alan tümörün akciğeri söndürmesi, kitlenin büyüyerek yer kaplaması veya büyük hava yollarına, ana damarlara ya da kalbe bası yapması, akciğer ile göğüs duvarı arasında sıvı toplanması (plevral sıvı), nefes darlığına neden olabilir ya da var olan nefes darlığını arttırabilir. Hava yollarına bası veya tıkanıklık sonucunda nefes almada zorluk ve hırıltılı solunum gelişebilir, tekrarlayan veya düzelmesi uzamış zatürreeler meydana gelebilir. Zatürree döneminde tabloya ateş eklenebilir.

Akciğer kanserinin göğüs boşluğu içinde yayılımına bağlı yakınma ve belirtiler

Akciğer kanserinin göğüs boşluğu içinde yayılımı, doğrudan büyüme ya da akkan yoluyla; sinirleri, organları, karın ve göğüs boşluğunu ayıran zarı (diyaframa) ve göğüs duvarını tutması şeklinde olur. Tuttuğu yere göre yakınma ve belirtiler verir. Göğüs duvarı tutulumunda, genellikle künt, gelip geçici, sızlayıcı tarzda, dakikalardan saatlere kadar sürebilen, tümör ile aynı tarafta ya da orta hatta sınırlı ağrı ortaya çıkar.
Süperior sulkus tümörü veya Pancoast tümörü denilen akciğer kanserinin özel bir türü, akciğerlerin en üst kısmına yerleşip, burada kolun hareketi ve hislerini kontrol eden sinirleri tutabilir. Omuz ağrısı, sinirin koldaki dağılımı boyunca ağrı ve kas zafiyetine neden olur. Bu tür hastalar, bu ağrıları nedeniyle fizik tedavi ve ortopedi bölümlerinde zaman kaybedebilirler. Tek taraflı göz küresinin çukura kaçması, göz kapağında düşme, göz bebeğinde küçülme ve aynı taraf yüzde kuruma ile seyreden 'Horner Sendromu' olarak bilinen bir hastalıkta bu özel tümörlerde izlenebilir.

Her iki akciğerin arasında bulunan boşluğa 'mediasten' denir, burada kalp, büyük damarlar, sinirler ve yemek borusu bulunur. Kanser bu mesafeye ulaşır ve ses sinirini tutarsa ses kısıklığı yapabilir. Diyaframa siniri tutulursa, diyaframa yükselerek akciğerin yeterince havayla dolmasını engelleyebilir, bu durum nefes darlığı oluşumuna katkıda bulunabilir. Mediastende bulunan bezeler (akkan bezleri) tutulursa, kalp ve akciğer zarlarında sıvı birikmeye başlar.

Akciğer zarında sıvı birikimi, göğüs ağrısı ve nefes darlığı yakınmalarına neden olabilir. Oluş mekanizması ne olursa olsun, akciğer zarında sıvı birikimi kötü seyre işarettir.

Akciğer kanserlerinde kalp tutulumu nedeniyle ani başlangıçlı düzensiz kalp atımları, kalp yetmezliği, kalp zarında sıvı birikimi ortaya çıkabilir.
Mediastenin arkasındaki büyümüş bezelerin yemek borusuna baskı yapması ya da kanserin tutması sonucu yutma güçlüğü görülebilir.
Vena kava superior; gövdenin üst kısmına ve başa ait kirli kanı toplayan en büyük toplardamardır. Bu damar tümör tarafından tutulur ya da sıkıştırılırsa yüz, boyun ve göz kapaklarında şişme (ödem), kollar ve göğüsün üst bölümleri, omuz ve boyunda genişlemiş toplardamarlar izlenebilir. Bu bulgulara baş ağrısı, baş dönmesi, uyuşukluk, bulanık görme, göğüs ağrısı, nefes darlığı, öksürük ya da yutma güçlüğü eşlik edebilir.

Akciğer Kanserinin Göğüs Dışına Yayılımına (Metastaz) Bağlı Yakınma Ve Belirtiler

Akciğer kanserleri, erken dönemde metastaz yapmaya meyillidirler. Bazen hasta da akciğer ile ilgili yakınma yokken metastaza ait belirtiler olabilir. Olguların çoğunda hasta hekime başvurduğu sırada, elimizdeki evreleme yöntemleri ile saptanamasa bile göğüs dışına yayılım vardır. Eğer hastada beyine yayılım söz konusu ise, baş ağrısı ve bulanık görme izlenebilir. İlerlerse şuur bulanıklığı ve sara nöbetlerine rastlanabilir. Her baş ağrısı ve görme bozukluğu kanserin beyine sıçradığı anlamına gelmez. Eğer kanser kemikleri tutarsa, kemik ağrıları ortaya çıkabilir, kemikte olan zedelenme ilerlerse, özellikle üstüne fazla yük binen kemiklerde (kol ve bacak kemikleri gibi) kırılmalar olabilir. Şayet kanser omurgaya sıçrarsa hastalarda sırt ağrısı ortaya çıkar, kanser buradan omuriliğe geçerse, bu sefer felç, idrar ya da büyük abdesti kaçırma gibi belirtiler ilave olabilir. İlerlemiş hastalıkta en sık rastlanan belirtiler, halsizlik ve kilo kaybıdır.

Akciğer Kanserine Ait Akciğer Dışı Bulgular

Bunlardan biri el ve ayak parmaklarında çomaklaşma olmasıdır. Bu çomaklaşmalar başka hastalıklarda ya da ailesel olarak ta ortaya çıkabilirler. Bazen başka hastalıkları taklit edebilen hormon ve elektrolit bozuklukları gözlenebilir. Örneğin erkek hastada memeler büyümeye (jinekomasti) başlayabilir ya da değişik organlarda ya da damarlarda pıhtılaşmalar gelişebilir.

Sebepleri

Akciğeri döşeyen hücrelerden biri kanserleştiğinde, vücut bu hücrenin çoğalmasını önleyemez. Normal hücrelerin kanserleşmesi bir dizi mutasyon (genetik şifrenin bozulması) sonucu olur. Şekilden de anlaşılacağı gibi hücrenin mutasyonlar sonrası kanserleşmesi için belli bir süreçten geçmesi gerekir. Önce iç yüzeyi döşeyen hücreler (epitelyum hücreleri) normal olmayan bir şekilde çoğalmaya başlarlar (hiperplazi) daha sonra bu hücreler normalin dışında büyüme özellikleri (displazi) gösterirler ve sonuçta kanserleşirler.

Bu kanserleşme olduktan sonra bile, hücrelerin normal özelliklerinde değişme, şifrelerinde bozulma (mutasyon) devam eder. Bu mutasyonlardan iki tanesi önemlidir.

Birinci Mutasyon
Bu mutasyonla kanser hücresi, köken aldığı yerin dışına çıkıp, vücudun diğer kısımlarına yayılma (metastaz) özelliği kazanır. Akciğerden köken alan kanser hücreleri, bu mutasyondan sonra genellikle kemik, beyin, karaciğer, böbreküstü bezi ve lenf bezlerine yayılırlar. Kanser akciğerden farklı organa yayıldığında hastalar yanlışlıkla oranın kanseri olduğunu düşünürler, ama bu tamamen farklı bir durumdur. Örneğin; beyin kanseri ile beyine metastaz yapmış akciğer kanseri farklı hastalıklardır ve tedavileri de farklı şekilde olur, bunların karıştırılmaması gerekir.

İkinci Mutasyon
Bu mutasyonla kanser hücresi tedaviye dirençli hale gelir. Bunun nedeni, ilaçların zarar verdiği kanser hücrelerinin, normal hücrelere oranla çok daha hızlı tamir olabilme özelliğine sahip olmalarıdır. Verilen ilaçlar, hem kanser hücrelerini hem de normal hücreleri etkilediğinden, kanser hücrelerinin bu özelliğini bozacak dozda ilaç verilmesi, normal hücreleri daha fazla etkileyeceğinden mümkün değildir. Bu duruma 'İlaca direnç (rezistans) gelişmesi' adı verilir.

Sigara
Akciğer kanserlerinin büyük kısmından sigaranın sorumlu olduğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yoktur. Akciğer kanseri gelişiminden % 94 oranında sigara sorumludur, sigara içenlerde akciğer kanseri riski içmeyenlerden 24-36 kat daha fazladır. Pasif sigara içiminde risk % 3,5'tur. Sigaraya başlama yaşı, sigara içme süresi, içilen sigara sayısı ile tütün ve sigara tipi (filtreli, filtresiz, puro, düşük tar ve nikotin içeriği vb.) akciğer kanseri gelişme riskini etkiler. Yalnız sigara içenlerin bir kısmı sigara-akciğer kanseri ilişkisini ret etmektedirler. Hatta 'Mehmet amca sigara tiryakisi idi, öldüğünde 80 yaşındaydı' gibi savunmalar da yaparlar. Sigara akciğer kanseri ilişkisinde, ağır tiryakilerin (yani günde 1 paket 20 yıl ya da günde 2 paket 10 yıl ya da daha fazla sigara içenlerin) akciğer kanseri olma ihtimali %10-15 civarındadır. Yani bu, yüz kişiden 80-85 tanesi akciğer kanseri olmayacak demektir. Ama yine de onların sigara ile ilgili başka hastalıklara yakalanmayacakları anlamına gelmemektedir. Kanser olmayanlar, kronik obstrüktif akciğer hastalıkları (KOAH), amfizem, damar hastalıkları ve kalp hastalıklarından birine yakalanarak, vaktinden önce aramızdan ayrılacaklardır. Burada da rol oynayan faktörler ailemizden bize aktarılan genlerdir (İrsiyet). Ailesinde kanserli yakını olanlarda akciğer kanseri gelişme riski daha da artmaktadır. Kanserli hastaların birinci derece yakınlarında akciğer kanseri riski 2,4 kat daha yüksek bulunmuştur.

Video: KOAH - Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı

Sigarayı bıraktıkları halde akciğer kanserine yakalananlar olmaktadır. Bunun da nedeni, bırakmadan önce kanserleşme sürecinin başlamış olması ve bu sürecin 10 yıl kadar sürebileceğidir. Yine de, sigara bırakıldıktan 10 yıl sonra akciğer kanseri riski %50 azalmaktadır.

Asbestos (Beyaz toprak) liflerden oluşmuş doğal olarak bulunan bir maddedir. İnsan yapımı asbestos da mevcuttur, bazı sanayi dallarında dikkatli olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde Orta ve Güneydoğu Anadolu'da doğal olarak bulunur ve burada yaşayan yerli halk tarafından değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Özellikle akciğer zarı ve akciğer kanseri gelişiminde rol oynamaktadır. Akciğer kanseri gelişiminde etkili olduğu belirtilen yaş, ırk, cinsiyet, meslek, hava kirliliği, radyasyon, geçirilmiş akciğer hastalığı sekeli, diyet, viral infeksiyonlar, genetik ve immünolojik faktörlerin tümü % 6 oranında etkilidir.

Türleri

Akciğer kanserinin dört farklı tipi bulunur.

Genelde dört farklı tip tanımlanmış olmakla beraber, biri dışında tedavileri ve davranışları benzerlik gösterir.

Küçük hücreli akciğer kanseri; akciğerlerdeki hormonal hücrelerden köken alırlar, hemen her zaman sigara içenlerde izlenir. Çok hızla büyüyen tümörlerdir. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri, diğer üçünden oluşur.

Yassı hücreli akciğer kanseri; büyük havayollarından köken alırlar ve çoğunlukla sigara içenlerde görülürler. Kanlı balgam çıkarma ile doktora başvururlar.

Adenokanserler; daha çok sigara içmeyenlerde izlenirler. Çoğunlukla akciğerlerin dış kısımlarında yer alırlar, göğüs duvarına kolayca yayılabilirler, bu durumda akciğer zarları arasında sıvı birikmesine neden olurlar. Hızla diğer organlara sıçrarlar. Bronkoalveoler kanserler, adenokanserlerin bir grubunu oluştururlar ve hava keseciklerinin içini döşeyen hücrelerden köken alırlar.

Büyük hücreli akciğer kanseri; bu ikisi de salgı yapan bölümden köken alırlar. Nadir izlenirler, hızla büyüyüp, erken dönemde diğer organlara yayılırlar. Çoğunlukla 2-3 cm. üzerindedirler.

Bu kanserlerin her biri köken aldıkları bölümün de özelliklerini taşıdığından, kısmen farklılıklar gösterebilirler. Bu nedenle küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan kanserler olarak iki temel grupta incelemek yanlış olmaz. Tüm akciğer kanserlerinin yaklaşık %80'ini küçük hücreli olmayanlar oluşturur. Tedaviyi planlama ve hastalığın seyri açısından doğru hücre tanısı konulması önemlidir.

Teşhis

Akciğer kanseri ortaya çıktıktan sonra, öncelikle akkan bezelerine yayılır, eşzamanlı olarak ya da sonrasında uzak organlara metastaz yapar. Bu yüzden akciğer kanseri ile karşılaştığımızda, göğüs içinde sınırlı kaldığında ya da göğüs dışına çıktığında tuttuğu organlara göre ne türlü belirtiler vereceğini düşünmeliyiz.

Hekim fizik muayenede ya da tanısal testlerde kanseri belirlediğinde, çapı en az 1cm civarındadır. Çünkü bundan küçük boyutlu olduğunda normal bir bulgu mu değil mi karar vermek mümkün değildir. Bir cm boyutunda bir kanser kütlesinde, en az bir milyar kanser hücresi mevcuttur. Kanser kütlesinin 0,5 cm den 1 cm ye çıkması yaklaşık 3-5 ay sürer. Eğer bu noktadan geri gidecek olursak, 3-5 ay öncesinde yarım milyar, ondan 3-5 ay öncesinde de çeyrek milyar kanser hücresinin var olduğunu söyleyebiliriz. Bu şekilde geriye doğru devam edildiğinde, ilk kanser hücresinin 10 yıl önce ortaya çıkmış olduğu sonucuna ulaşırız. Benzer şekilde kanser hücresi ilk oluştuğu yerden ayrılmayı öğrendiği an, göğüs dışındaki bir alana gider ve buraya yerleşerek, aynen akciğerde olduğu gibi kontrolsüz büyümeye başlar. Bu yüzden, ilk geliştiği alan olan akciğerdeki kanserin büyüklüğü, metastaz yaptığı alanlardaki kanser kütlesinden daima büyük olacaktır. Metastaz yaptığı alanlardaki kanseri keşfedebilmemiz ya da görebilmemiz için, yine aynı kural geçerlidir; yani kanserin boyutu 1 cm den büyük olmalıdır. Daha önce de belirttiğim gibi, kanserin bu boyutlara ulaşabilmesi için uzun yıllar gereklidir. Bu yüzden kanserin yaygınlığını (evreleme) araştırmak için geçen bir iki haftalık süre hastalığın seyrini değiştirmez. Hastalık tanısı konduktan hemen sonra bile metastazı keşfetmiş olmamız, onun uzun zamandır orada bulunduğu ama yeni görünebilir hale geldiği gerçeğini değiştirmez.

Fiziki İnceleme

Muayene ve tanısal incelemeler ile kanserin göğüs içinde sınırlı mı kaldığı yoksa yayıldığı mı konusunda fikir edinilir. Hekiminiz, akciğerlerinizi stetoskop ile dinleyerek, zatürree veya akciğerin sönmüş olduğu gibi durumları belirleyebilir. Yine akciğer zarında ya da kalp zarında sıvı toplanıp toplanmadığı anlaşılabilir. Hekiminiz ayrıca, boyundaki toplardamarların genişleyip genişlemediğini, köprücük kemiğinin hemen üzerinde beze (supraklavikular lenf bezi) olup olmadığını da kontrol edecektir. Eğer burada tutulum varsa bu hastalığın normal geliştiği yerin dışına taştığı anlamına gelecektir. Hekiminiz, bundan sonra kanserin daha da uzaklara sıçrayıp sıçramadığını araştıracaktır. Beyine gelip gelmediğini kontrol etmek için belki de bir cihazla (oftalmoskop) göz dibinize bakacaktır. Eğer karaciğerinize ulaştı ise, karın muayenesinde sağ üst kısımda karaciğerin büyüdüğünü tespit edecektir.

Tanısal İncelemeler

Hastanın öyküsü, fizik muayene ve akciğer radyografilerinin tamamı, bundan sonra hangi incelemelerin yapılması gerektiği konusunda, hekiminize yardımcı olacaktır. Eğer hekim hastalığın sadece göğüs içerisinde sınırlı kaldığına inanıyorsa, hastanın ameliyat şansını araştıracaktır. Aksine hastalığın yaygın olduğunu düşünüyorsa, buna yönelik testlerle hızla cerrahi dışı bir tedavinin uygulanmasını sağlayacaktır. Bunlarla birlikte akciğer kanserinin yol açabileceği zatürree ya da omurilik basısı gibi sorunları zamanında tespit ederek, size zarar vermeden önlemlerini alacaktır.

Düz akciğer radyografileri: öncelikle istenen radyografilerdir. Burada tümör izlenebilir, eğer boyutları küçük ise bazen kalp ya da kaburga görüntülerinin arkasına gizlenebilir.

Bilgisayarlı Toraks Tomografisi (BT-CT)

Akciğer radyografilerinden sonra sizden bilgisayarlı toraks (göğüs) tomografisi istenir. Bu tetkik ile tümörün çevre yapılarla ilişkisi ve akkan bezelerini tutup tutmadığı incelenir. Bu inceleme esnasında karaciğer ve böbreküstü bezlerinin tutulup tutulmadığı da gözlenir. Çok daha küçük urlar görüntülenebilir ve göğüs boşluğundaki tümör yayılımı hakkında bilgi verir. Damardan özel bir boya verilerek damarsal yapılar görüntülenebilir. Bu uygulama sırasında sıcak basması, soluk alıp vermede sıkıntı, baş dönmesi gibi belirtiler çıkabilir, mutlaka damardan boyayı veren kişiye bu belirtiler söylenmelidir.

Video: Bilgisayarlı Toraks Tomografisi (BT)

Manyetik Rezonans (MR)

Bazı özel durumlarda tümörün tutulumu konusunda şüpheye düşüldüğünde istenen bir yöntemdir. Damardan özel bir ilaç kullanılabilir.

Pozitron Emisyon Tomografisi (PET)

Tümörün vücuttaki yayılımını göstermek için istenebilir. Bu incelemede hastaya önceden şekerli özel bir ilaç damar yolundan verilir. Tümör hücreleri enerji için şeker kullanırlar ve bu şekerli ilacı tutarlar. Bu durumda tümör radyografik olarak görünür hale gelir. Bazen iyi hücreli ve kötü hücreli tümörlerin ayrımında da kullanılabilir. Bronkoskopi: Burun ya da ağızdan serçe parmak kalınlığında lastik özelliğinde bir borunun hava yolları boyunca ilerletilmesi şeklinde uygulanan bir yöntemdir.

Biyopsi

Kanser tanısının teyit edilmesi için mutlaka yapılması gereken bir işlemdir. Kanserli yerden değişik yöntemlerle örnek alınır. Bu örnekler bir patolog tarafından boyandıktan sonra mikroskop altında incelenir ve anormal hücrelerin tanınmasıyla kanser tanısı konulur.

Video: Biyopsi

Balgam Sitolojisi

Hastanın sabah balgamı toplanarak, boyandıktan sonra içerdiği hücreler mikroskop altında incelenir. Genellikle 3 gün üst üste balgam toplanır.

Torasentez (Plevra Ponksiyonu)

Akciğer ile akciğer dış zarı arasında sıvı toplanabilir. Bu durumda kaburga aralıklarından bir iğne ile girilip burası uyuşturulduktan sonra, sıvı çekilerek kanser hücresi açısından inceleme istenebilir.

Torakoskopi

Genel anestezi altında, akciğer ile göğüs duvarının iç yüzü arasında kalan alanın hekim tarafından incelenmesi ve örnek alınması şeklinde bir yöntemdir.
      
Mediastinoskopi

Kalp ile akciğerler arasında kalan boşluğun, genel anestezi verilerek özel bir cihazla incelenmesi yöntemidir. Göğüs cerrahları tarafından uygulanır, buralarda tümör tarafından tutulmuş olan bezelerden örnek alınmasını sağlar.

Tüm bu adı geçen uygulamalardan sonra, hastalığın cerrahiyle mi yoksa cerrahi dışı diğer tedavi yöntemleriyle mi tedavi edilmesi gerektiğine karar verilir. Bazen tümör cerrahiye uygun olsa da hastanın kalp sorunları ya da solunum yetmezliği gelişebileceği gerekçeleriyle cerrahiden vazgeçilebilir.

Evreleri

Akciğer kanserinin tedavisi hastalığın yaygınlığına bağlı olarak değişeceğinden, tanı konduktan hemen sonra hastalığın yaygınlığı araştırılmalı yani evrelemesi yapılmalıdır. Bu araştırma sırasında hastanın öyküsü, kan testleri, görüntüleme yöntemleri ve bronkoskopi gibi yapılan bir takım uygulamalardan yararlanılır. Bunların dışında küçük hücreli akciğer kanserinde bazen kemik iliği biyopsisi gerekebilir.

Küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri evre I, II, III veya IV şeklinde numaralandırılır.

Gizli kanser; gizli evre de denir. Tümörün kendisi radyografilerde (bilgisayarlı tomografi gibi) görülemeyecek kadar küçük olmasına rağmen, balgam incelemelerinde ya da bronkoskopi ile yıkamada kanser hücreleri tespit edilir.

Evre 0;
Kanser hücreleri sadece akciğerleri döşeyen tabaka içerisinde sınırlı kalmış, bunun ötesine geçmemiştir.

Evre I;
En erken evresidir, esas olarak tümör akciğerle sınırlı küçük bir tümördür ve lenf bezlerine sıçramamıştır. Bu evre tümörün boyutuna göre I-A ve I-B diye alt gruplara ayrılır.

Evre II;
Kanser boyutu biraz daha büyüktür ya da hemen yanı başındaki lenf bezlerini tutmuştur. Tümör göğüs duvarına, akciğerin iç zarına ya da kalbin dış zarına yayılmış olabilir. Bu evre tümörün boyutuna göre II-A ve II-B diye alt gruplara ayrılır.

Evre III;
Kanser her iki akciğerin arasında kalan bölümdeki (mediasten) lenf bezlerine yayılmıştır. Bazen tümörün geliştiği tarafın aksi tarafında bulunan lenf bezleri de tutulabilir. Burada bulunan kan damarları da tutulmuş olabilir. Yine kanser boynun alt kısmına kadar ilerlemiş ya da akciğer zarı ile göğüs duvarı arasında sıvı birikmiş ise, bu evreye dâhil edilir. Bu evre lenf bezi yayılımının derecesine göre III-A ve III-B diye alt gruplara ayrılır. Eğer kanser kendisi ile aynı tarafta olan mediasten lenf bezlerini tutmuş ise, evre III-A. Karşı taraftaki lenf bezlerini tutmuş ya da akciğer zarı ile göğüs duvarı arasında sıvı toplanmasına neden olmuş ise evre III-B.

Evre IV;
Kanserin diğer organlara, özellikle beyin, kemik, karşı akciğer, böbreküstü bezleri veya karaciğere sıçradığı anlamına gelir. Erken evredeki tümörleri yakalamak zor olduğundan genellikle tanı konduğunda hastaların büyük bir kısmı evre III ya da IV denir.

Küçük hücreli akciğer kanserlerinde sınırlı ve yaygın hastalık şeklinde evreleme yapılır.

Sınırlı hastalık; kanser sadece aynı taraf akciğer ve lenf bezleri tutulumu ile sınırlıdır.

Yaygın hastalık; kanser, tek bir akciğerin dışına taşmıştır.

Tedavisi

Tedavi birçok faktöre bağlıdır. Bunlar akciğer kanserinin tipi, hastalığın evresi ve hastanın genel sağlık durumudur. Birçok değişik tedaviler ve tedavi kombinasyonları tedavide kullanılır.

Ameliyat sonrası gözle görünür, tespit edilecek düzeyde kanseri kalmayan hastalara verilen ek tedaviye adjuvan tedavi denir. Adjuvan tedavi ameliyat sonrası gözle görülmeyen ancak geride kalmış olması muhtemel az sayıdaki kanser hücrelerini öldürmek amacı ile verilir. Adjuvan tedavi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki özelliklere, hastanın yaşına ve genel durumuna göre belirlenir. Hastalar ameliyat sonrası adjuvan tedavi olarak sadece kemoterapi veya sadece radyoterapi veya hem kemoterapi hem radyoterapi tedavisi alabilirler. Bazen, çok erken evrede olan hastalarda ameliyat sonrası adjuvan tedavi gerekmeyebilir.

Video: Dr. Özgür Karacan "Akciğer Kanseri Tedavisi"

Cerrahi Kanseri yok etmek için yapılan operasyondur. Cerrahi müdahalenin tipi kanserin akciğerdeki yerleşimine bağlıdır. Akciğerdeki küçük bir parçayı almak için yapılan operasyon ‘wedge’ veya ‘segmental’ rezeksiyon olarak adlandırılır.
 
Eğer cerrahi olarak tüm lob alınırsa (lobektomi), sağ veya sol akciğerin biri alınırsa (pnomonektomi) olarak adlandırılır. Bazı tümörler yerleşimi, büyüklüğü ve hastanın genel sağlık durumu nedeniyle ameliyat edilemez.

Kemoterapi kanser hücrelerinin ilaçlarla öldürülmesidir. Genellikle birden fazla ilaçtan oluşur. Kemoterapiyi yalnız bu konuda özel eğitimi olan hemşireler verir. Kemoterapinin verilme sayısı kür diye ifade edilir (1. kür, 2. kür gibi) ve genellikle aynı ilaçlar 21 veya 28 günde bir tekrarlanarak verilir. Kemoterapi çoğunlukla damardan sıvı şeklinde ayaktan tedavi merkezlerinde veya ağızdan hap olarak verilir. Bazen hastanın genel durumundaki bozukluk, verilen ilaçlar veya ilaçların veriliş şekillerine göre hastaların tedavilerini hastanede yatarak almaları gerekebilir. Her kür sonrası hastalar medikal onkoloji polikliniğinde kontrol edilirler. Bu kontrollerde hastalar muayene edilir, şikâyetleri dinlenir, ilaçların yan etkileri sorgulanır ve vücuttaki diğer organlara bir zarar verip vermediğini araştırmak için bazı kan tetkikleri istenir. Her kür öncesi kan sayımının yapılması ve bu sayımın kemoterapiyi veren yetkili hemşirelere gösterilmesi gerekmektedir. Bir hastanın ameliyat sonrası kemoterapi alıp almayacağını, eğer alacaksa kaç kür alacağını patoloji raporundaki tümöre ait özellikler belirler. Ancak bu kararların verilmesinde hastanın yaşı, genel durumu da önemli rol oynar.

Bir gün içinde 12 saatten fazla zamanını yatarak geçirecek kadar genel durumu kötü olan hastalara kemoterapi verilmesi, yan etkilere tahammül edemeyeceklerinden uygun değildir. Kemoterapi yapılması planlanan hastalar, ameliyat olmuşlarsa ameliyattan sonraki 3 hafta içinde kemoterapinin başlanması tercih edilir.

Kemoterapi alan hastalar her kemoterapiden yaklaşık bir hafta kadar sonra medikal onkoloji polikliniğinde doktor kontrolünden geçmelidir. Bu kontrolde hastalar muayene edilir, şikâyetleri dinlenir, kemoterapinin yaptığı yan etkiler değerlendirilerek gerekirse ilacın dozunda yeniden ayarlama yapılır.

Işın tedavisi. Aynı zamanda radyoterapi de denir. Kanser hücresini öldürmek için yüksek enerjili ışınlar kullanılmasıdır. Sınırlı her alana uygulanır ve bu alandaki kanser hücrelerini etkiler. Radyoterapi bir tümörü küçültmeye yönelik olarak cerrahiden önce veya kanser hücresini yok etmek için yapılan bir müdahaleden sonra uygulanabilir. Doktorlar radyoterapiyi genellikle kemoterapi ile birlikte cerrahi tedaviye karşı birinci alternatif olarak kullanırlar. Nefes darlığı gibi belirtilerin giderilmesi için de kullanılabilir.

Foto dinamik terapi. Bu özel bir kimyasal maddenin kan dolaşımına verilmesi ve hücreler tarafından alınmasıdır. Bu kimyasal madde normal hücreleri hızla terk eder. Fakat kanserli hücrelerde daha uzun bir süre kalır. Daha sonra bu hücrelere lazer ışığı uygulanarak maddenin aktif hale geçmesi sağlanır ve hücreler öldürülür.

Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri tedavisi:
Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hastaları birçok değişik yolla tedavi edilebilirler. Tedavinin seçimi hastalığın yaygınlığı ile ilgilidir. Cerrahi müdahale en yaygın tedavi şeklidir. Radyoterapi ve kemoterapi de hastalığın süresini yavaşlatma ve semptomları kontrol etmede kullanılabilir.

Küçük hücreli akciğer kanseri tedavisi:
Küçük hücreli akciğer kanseri hızlı yayılır. Birçok vakada hastalık tanı konduğunda vücudun diğer bölümlerine de yayılmıştır. Doktorlar vücuda yayılmış kanser hücrelerine ulaşmak için hemen hemen her zaman kemoterapi kullanırlar. Kemoterapi içeren tedavi de akciğerdeki tümörler veya vücudun diğer bölümlerindeki tümörler hedeflenerek uygulanabilirler. Bazı hastalara beyine yönelik radyoterapi orada kanser olmasa da uygulanabilir. Bu tedaviye koruyucu beyin ışınlaması denir. Bu beyinde tümör oluşmasını engellemek için verilir. Cerrahi tedavi küçük hücreli akciğer kanserinde çok az uygulanır.

Riskleri

Kanser tedavisinin yan etkileri tedavi tipine bağlıdır ve her hasta için farklı olabilir. Doktor ve hemşireler tedavinin muhtemel yan etkilerini hastalara açıklarlar. Yan etkilerden korunmak için tedavi öncesi ve sonrası yollar önerirler.

Cerrahi Akciğer kanseri için temel tedavi yöntemidir. Akciğer cerrahisinden sonra göğüste hava ve sıvı birikme eğilimindedir. Hastalar genellikle dönmekte, öksürmekte ve derin nefes almada yardıma gerek duyarlar. Bu hareketler tedavi için önemlidir. Çünkü geri kalan akciğer dokusunun genişlemesine yardımcı olur ve fazla hava sıvı birikmesine engel olurlar. Göğüste ağrı, nefes darlığı akciğer cerrahisinin yaygın yan etkileridir. Hastalar eski enerji ve güçlerine kavuşmak için hafta-aylara ihtiyaç duyabilirler.

Kemoterapinin yan etkileri verilen ilaca göre değişir. Genel bir kural olarak kemoterapi hızla çoğalan hücreleri etkiler. Kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlayan, hastalıklara karşı savunmamızı yapan ve vücudumuzdaki organlara oksijen taşıyan kan hücreleri hızlı çoğalan hücrelerdir. Bu kan hücreleri kemoterapi aldıktan yaklaşık 1 hafta 10 gün sonra sayıca azalırlar ve bu nedenle çabuk morarma veya diş fırçalama gibi küçük işlemler sonrası kanama olabilir. Normalde vücudumuza girdiklerinde savunma sistemimiz güçlü olduğundan hastalık yaratmayan mikroplar kemoterapi sonrası savunmamızı sağlayan hücreler azaldığından kolaylıkla ateşli hastalıklara yakalanmamıza neden olabilirler. Bu dönemde yıkanarak yediğimiz çiğ sebze ve meyvelere (örneğin salata gibi) en az 10 gün kadar yemekten kaçınmalısınız.

Unutmayınız ki bu yasak meyve ve sebzelerin hastalığınız üzerine olan herhangi bir etkisinden dolayı değil, ne kadar temiz yıkasanız da yiyeceğiniz sebze veya meyvenin üzerinde kalmış olması muhtemel mikroplardan kaçınmak içindir. Yiyeceklerinizin bu zaman dilimi içinde pişmiş olmasına dikkat ediniz. Eğer 38.50C in üstünde bir saati geçen ateşiniz olursa mutlaka doktorunuza ulaşınız. Ateşiniz var ve kan hücreleriniz kan sayımında düşük bulunursa antibiyotik tedavisi almanız gereklidir. Kan hücrelerinizin sayısında meydana gelen bu azalma bir hafta ila 10 gün içinde kendiliğinden geçer ve hücreler normal sayılarına ulaşır.

Bir başka hızlı çoğalan hücre grubu sindirim sistemi hücreleri ve kıl kökü hücreleridir. Bu nedenle kemoterapi sonrası genellikle ilk haftadan sonra saçlar dökülür. Hastalarda iştah kesilmesi, bulantı, kusma, ishal ve ağız yaraları gelişebilir, bu yan etkilerin hemen hepsi ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir. Bu yan etkiler kısa sürelidir, hastaların şikayetleri bir sonraki kemoterapi başlamadan önce geçmiş olur
Kemoterapinin bahsettiğimiz bu yan etkilerinin şiddeti hastadan hastaya değişir. Günümüzde modern kemoterapilerle uzun, kalıcı yan etkilere rastlamak nadirdir. Ancak bazı kemoterapi ilaçları kalp üzerinde olumsuz etkiler yapabilir, bu tür ilaçları kullananlarda doktor periyodik olarak kalbinizin etkilenip etkilenmediğini anlamak için tetkikler ister. Bugün kullanılan kemoterapi ilaç dozları ve kemoterapi kür sayıları kalp üzerinde olumsuz etki yapacak boyutta değildir. Bazı kemoterapi ilaçlarını aldıktan yıllar sonra kan kanseri yani lösemi gelişme riski vardır.
Ayrıca bazı kanser ilaçları yumurtalıkları etkileyerek yumurta hücrelerini öldürürler, böylece yumurtalıklar kadınlık hormonu olan estrojeni üretemez ve hastalar menopoza girerler. Adetler seyrekleşir ya da durabilir ve bu durumda kadınlar hamile kalamazlar. Özellikle 35-40 yaşın üzerinde kemoterapi ile meydana gelen kısırlık kalıcıdır. Daha genç hastalarda kemoterapi süresince kesilen adetler bir süre sonra normale dönebilir.
Sağlık personeli kemoterapi sonrasında tedavinin olası yan etkilerini açıklarlar ve şikayetleri yok etmeye yönelik yollar önerirler.

Kemoterapi ilaçları çoğunlukla damardan verilir ve verildikleri damara zaman içinde zarar verip, damarın sertleşmesine ve dışarıdan bakıldığında gözle fark edilebilir hale gelmesine neden olabilirler. Kemoterapi alırken veya aldıktan sonraki gün ilacı aldığınız kolda kızarıklık şişme ve yanma olursa hemen doktorunuza haber vermelisiniz.

Kemoterapi alırken herhangi bir nedenle ağrı kesici kullanmanız gerekirse doktorunuza danışınız. Çünkü bazı ağrı kesiciler vücuttaki kan hücrelerinde sayıca veya işlevce azalmaya neden olabilirler. Bunun dışında kalp, akciğer ve böbrek hastalığınız için kullandığınız ve hayati önemi olan ilaçlarınıza kemoterapi süresince devam edebilirsiniz. Kullanmak zorunda olduğunuz bu ilaçları doktorunuza yaptığınız ziyaretlerde göstererek bir sakınca olup olmadığını sormanız uygun olur.

Radyoterapi ve kemoterapi gibi hem kanserli hem de normal hücreleri etkiler. Radyoterapi aldıkları süre içinde hastalar mümkün olduğunca istirahat etmelidir.

Tedavi gören bölgedeki cilt kızarabilir, kuru, hassas ve kaşıntılı olabilir. Tedavinin sonuna doğru aynı bölge daha ıslak ve akıntılı hale gelir. Bu derinin ışına karşı verdiği bir reaksiyondur. Bu alan mümkün olduğunca hava ile temas edecek şekilde olmalı, sıkı iç çamaşırı ve kıyafetlerden bu dönemde kaçınılmalıdır. Işın tedavisi aldığı süre içinde bu bölge suyla temas ettirilmemelidir. Doktora sormadan bu bölge için herhangi bir losyon ya da krem kullanılmamalıdır. Işın tedavisinin deri üzerindeki etkileri geçicidir. Fakat etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir. Bazen ışın tedavisi almış alan bölgede cilt rengi normale göre daha koyu renkte kalabilir.

Metastatik hastalıkta özellikle beyin metastazlarında beyin ışınlaması yapılır. Bu işlem 1 hafta veya 10 gün kadar sürer, ışın tedavisine bağlı bulantı ve kusma gibi yan etkiler gelişebilir. Bu durumlar için radyoterapist tedavi öncesinde ve tedavi devam ederken alınması gereken ilaçları hastaya anlatır.

Beyine radyoterapi alan hastalar baş ağrısı, deride değişiklikler, yorgunluk, bulantı, kusma, saç dökülmesi, hafıza ve düşünme süresiyle ilgili problemle karşılaşabilirler. Birçok yan etki zamanla geçer.

Radyoterapinin diğer yaygın yan etkileri boğazda kuruluk ağrı, yutma zorluğu, yorgunluk, tedavi olan bölgede doku değişiklikleri ve iştah kaybıdır.

Kanser iştah azalmasına neden olabilir. Bazı hastalarda ağızda tatsızlık oluşur. Çoğunlukla tedavilerin yan etkileri olan bulantı, kusma ve ağızda yaralar hastanın yemek yemesini güçleştirir. Fakat beslenme çok önemlidir. Öğünler mutlaka yeterli kalori ve protein içermelidirler. Böylece kilo kaybı ve dokuların kendini tekrar tamir etmesi sağlanabilir. Tedavi alan hastalar, düzenli ve yeterli beslenirlerse kendilerini daha enerjik ve iyi hissedeceklerdir ve ilaçların yan etkileri daha az görülecektir.

Bazen hastalar iyileşme şanslarının rakamlarla ifade edilmesini isterler. Aslında yapılan büyük çalışmalarda hangi evredeki hastanın ortalama ne kadar süre yaşayabileceğine dair rakamsal yüzde değerleri mevcuttur. Ancak unutulmamalıdır ki bu istatistiksel değerler binlerce hastaya ait değerlerin bir ortalamasıdır, yani herhangi bir kanser hastasına ne olacağını önceden kestirmek için kullanılması tam olarak doğru olmaz.

Kanseri olan iki hastanın gelecekte ne olacağı birbirinden farklıdır, tümörün ve hastanın kendisine ait bugün henüz bilemediğimiz pek çok faktör aynı hastalığa yakalanan iki kişinin farklı seyirler göstermesinde etkili olmaktadır. Bu nedenle kendinizi başka hastalarla kıyaslamayınız.

Ameliyat Sonrası

Akciğer kanseri tedavisinden sonra hastanın takibi de çok önemlidir. Düzenli kontroller sağlık durumundaki değişiklikleri ortaya çıkarır. Böylece eğer kanser tekrarlar ya da yeni kanser oluşursa bu mümkün olduğunca çabuk tedavi edilebilir. Bu kontroller muayene, göğüs filmi ve çeşitli laboratuar testlerini içerir. Kontroller arasında ortaya çıkan herhangi bir sağlık problemi hemen doktora bildirilmelidir.

Tedavi sonrası önerilen özel bir diyet yoktur, dengeli beslenme, fazla yağlı yiyeceklerden kaçınma, düzenli egzersiz yapmak yani normal şartlar altında her sağlıklı insanin uyması gereken kurallar sizin için de geçerlidir.

Kilo kaybı, iştahsızlık, aşırı yorgunluk, bulantı-kusma, baş dönmesi, karın ağrısı ve dolgunluk, kemik ağrısı, iki haftadan fazla süren öksürük, baş ağrısı olduğunda normal periyodik kontrol zamanınızı beklemeden doktorunuza ulaşmanız gereklidir.
 
Tedavi sırasında ve sonrasında cinsel yaşamınıza eskiden olduğu gibi devam etmenizde bir sakınca yoktur. Kemoterapinin yumurtalık hücreleri üzerinde olan mutajenik (bebekte ciddi anormallikler olabilmesi) etkileri nedeniyle tedavi süresince gebeliği önlemek için doğum kontrol yöntemlerinden biri tercih edilmelidir. Verilen kemoterapi ilaçlarının çoğu yumurtalıkların çalışmasını bozar ancak bu etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir. Genç erkek hastalar gelecekteki yapay döllenme ya da invitro fertilizasyon için kemoterapiden önce spermlerinin saklanmasını isteyebilirler. Bazı kemoterapik ilaçlar periferik sinirlerdeki duyuları etkilediğinden ereksiyon yeteneğini ya da ereksiyon sağlamayı ve sürdürmeyi engelleyebilirler.

Tanı sonrası tedavi planı ile yaşadığınız fiziksel ve ruhsal sıkıntılar, hastalığa veya tedaviye bağlı yorgunluk, halsizlik hissi, cinsel yaşamınızın, istek ve heyecan duyma gibi duygularınızı etkileyebilir. Cinsel yaşamınız ile ilgili bu tür sorunlar, bu dönemde yaşadığınız ve tedavi sonrası geçen diğer sorunlar gibi zaman içinde geçecektir.

Cinsel yaşamınıza yönelik kaygılarınız olduğunu ve bu konuda yardım almak istediğinizi tedavi aldığınız kemoterapi ünitesindeki doktor ve hemşirelere belirtmekten çekinmeyiniz.

Uzm. Dr. Ali ÖLMEZOĞLU

dedem 4.dereceden akciğer kanseriymiş ve durumunun kötü olduğunu ve kemiklerine de işlediğini söylediler kür tedavisini bıraktı tedavi imkansız mı hiç... devamı