Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır.
 
Dr Ayhan Akcan hastalıkla ilgili şunları anlattı:
 
"Otizm vakalarının sayısı 1980’lerden beri oldukça fazla oranda artmıştır. Bunun nedeni kısmen tanı koyma yöntemlerindeki değişikliklerdir. Otizm beynin birçok kısmını etkiler ama bu etkinin nasıl geliştiği çok iyi anlaşılamamıştır. Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşamının ilk iki yılında belirtileri fark eder. Erken davranışsal ya da kavrayışsal müdahaleler çocukların kendine bakabilme yetisi ile sosyal ve iletişimsel yetiler kazanmasına yardımcı olabilir. Otizmin çaresi yoktur. Otistik çocukların çok azı erişkin olduktan sonra bağımsız yaşamakta, bunlardan bir kısmı bunda başarılı olabilmektedir. Bazılarının otizme bir çare aradığı, diğerlerinin de otizmin bir bozukluktan çok bir durum olduğuna inandığı bir otistik kültür ortaya çıkmıştır.
 
Bir annenin doğum sonrası çocuğunun (tüm özür grupları dahil olmak üzere) özürlü olma oranı %2dir; Otistik olması oranı ise %0.5′tir (eskiden bu oran 4/10.000 olarak değerlendirilirdi). Bir otistik çocuktan sonra, ikinci çocukta otizmin ortaya çıkması riski %3 dür. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür.

OTİZM TESTİ İÇİN TIKLAYINIZ.
 
DSM- IV (Zihinsel hastalıklar için tanı ölçütü)  ölçütlerine göre her 150 çocuktan birinin otizmden etkilenmiş olduğu kaydedilirken, Türkiye'de de 450 bin kişinin otizmli olduğunun tahmin ediliyor.
 
Türkiye genelinde devlet okullarında sadece 2 bin 114 otizmli çocuk eğitim alıyor. Otizmli çocuklara eğitim ve terapi verecek donanımda ve yeterli sayıda öğretmen bulunmadığını da maalesef acı bir gerçektir. Bu durumun üniversitelerde yeterli sayıda program ve öğretim üyesi bulunmamasından ve ilgili kuruluşların bu konuda eksik olmamasından kaynaklanıyor.
 
Otizm eksiklik değil, farklılıktır! Farklılıkları birlikte fark edelim!
 
Otizm gittikçe artan ve her bireyi farklı şekilde etkileyen bir durumdur. Ülkemizde halen otizmli bireylerin çoğunluğunun zihinsel engelli olduğu düşüncesi hâkimdir ve bu yüzden otizmli çocuklara zihinsel engelli çocuklar gibi yaklaşılmakta ve bu şekilde eğitim verilmektedir. Oysaki otizmli bireyler bilgiyi öğrenmede değil, öğrenilen bilgiyi yaşamlarında uygun şekilde kullanmakta sıkıntı yaşamaktadırlar.
 
Otizmli çocukların sınırlılıklar yaşadığı alanlar bellidir. Fakat bu sınırlılıklar çocuğun yapabileceklerinin sınırını çizmemelidir. Eğitimler her zaman çocuğun farklılıklarını olduğu gibi kabullenmeye ama bu sınırlılıkları aşmaya yönelik olmalıdır. Ayrıca farklı olmak yanlış ya da kötü bir şey değildir. Bizler bugün anlayamadığımız ya da tuhaf bulduğumuz için çocuklarımızın farklı davranışlarını yanlış ya da kötü diye nitelendiremeyiz.

Otizm tanısı alan her çocuk öncelikle bir çocuktur. Otizm tanısı alan ve eğitimlere başlayan her çocuk farklılıklarına ve sınırlılıklarına rağmen; her çocuk gibi oyun oynamalı, sosyalleşmeli ve yaşayarak öğrenmelidir. Eğitimlerde de bunlar göz ardı edilmemeli ve eğitimler çocuğu pasif kılan, ezbere dayanan eğitimler olmamalıdır. Tam tersi çocuklar katılımcı, öğrenen, eğlenen ve öğrendiklerini gösteren bir birey olma yolunda desteklenmelidir.
 
Otizmli bireylerin sözel ifadesinin olup olmaması okuma yazma öğrenmelerine engel değildir.
 
Yaygın gelişim bozuklukları tanısı almış olan bireylerin dil, iletişim Son yıllarda yaygın gelişim bozuklukları ve özellikle otizm hakkında bilgimiz çok artmasına ve çevremizde otizm tanısı almış kişileri daha çok görmemize karşın, bu gelişimsel bozukluklara ilişkin hala bir çok yanlış inanış olduğunu görmekteyiz. Konuya ilişkin bilgisi ve deneyimi olmayan kişiler, özellikle özel yetenekleri olan otistik bireylerle karşılaştıkları zaman bu çocuklar hakkında çeşitli efsaneler üretebilmektedirler.
 
Otizm tanısı alan bireylerin bazılarının özel bazı yetenekleri olduğu görülmektedir. Örneğin kendi bakımını yapamayan bir birey önümüzdeki 40 yıl içindeki her hangi bir tarihin hangi güne denk geleceğini bilebilir, benzer şekilde herhangi bir mimari tasarıma ya da manzaraya bakan genç adam, daha sonra gördüğü manzarayı en ince ayrıntılarına kadar çizebilir.

Ve sosyal etkileşim güçlükleri nedeniyle, bilişsel düzeylerini değerlendirmek oldukça zordur. Otizmli grup içerisinde normal ve normal üzeri zekaya sahip bireyler olduğu gibi, zihinsel engelli olan bireyler de bulunmaktadır. Son çalışmalar otizmli bireylerin yaklaşık yarısının düşük işlevli bireyler olduğunu göstermektedir. Ancak her otizmli birey zihinsel engelli değildir.
 
Bir bireyde otizm ya da Yaygın gelişim bozukluğu altında yer alan diğer sendromlardan birinin bazı belirtileri olduğu zaman, bu durum bireyin mutlaka otizm ya da yaygın gelişim bozukluğu tanısı almasını gerektirmez. Bireyin yetersiz olan iletişim, sosyal etkileşim ve yinelenen davranışlarının sayısı ve derecesi otizm ya da yaygın gelişim bozukluğu tanısı için doktora başvurulmasını gerektirmektedir.
Henüz otizmi tedavi eden sihirli ilaçlar ya da tedaviler yoktur ancak, erken yıllarda tanı konan ve müdahaleye başlanan çocuklarda gözlenen bazı belirtilerin azaldığı bilinmektedir.
 
Yaygın gelişim bozukluğu tanısı olan bireylerin duyguları vardır ancak duygularını farklı yollarla ifade ederler. Çevrelerindeki diğer kişilerle duygusal bağ oluştururlar, duygularını toplumun çoğunluğu gibi ifade edememeleri bağlılık geliştirmeyeceklerini göstermez.
 
Yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocuklar için erken tanı ve erken müdahalenin çocukların gelişimi üzerinde anlamlı değişikliklere yol açar. Anne babalar kesinlikle "bekle ve gör" yaklaşımını benimsememeli, gözledikleri özelliklerin yaşla birlikte kaybolacağını beklememelidirler.

Otizmli çocukların ortak özellikleri olsa da her çocuğun kendine özgü özellikleri vardır. Eğitim hizmetleri çocukların özel gereksinimleri temel alınarak planlanmalıdır.
 
Aileler, çocukları konuşamıyor ya da bildiklerini göstermiyor diye ümitlerini kaybetmemeli, eğitimden vazgeçmemelidirler. Doğru davranıldığı, birey olarak saygı ve sevgi gördükleri, otizmlerine değil kişiliklerine öncelik tanındığına inandıkları, güvendikleri ve hazır oldukları zaman çocuklar bildiklerini göstermeye başlamaktadırlar.
 
Otizmli çocukların kendilerini ifade edememesi ya da ilgilenmiyor gibi görünmesi konuşulanları anlamadıkları anlamına gelmemektedir. Tam tersine bu konuların yanlarında konuşulmasından son derece rahatsız olmaktadırlar ve davranış problemleri ile bunu ailelerine anlatmaya çalışmaktadırlar.
 
Türkiye'deki otizm alanında çalışmalarını sürdüren birçok sivil toplum örgütünün bir araya gelerek kurduğu Otizm Platformu 2 Nisan'ın “Dünya Otizm Günü” ilanı nedeniyle, otizmle ilgili bilinçlendirme ve tanıtım kampanyaları oluşturuyor. Platform bu amaçla Otizm Platformu Bildirgesi'ni 2 Nisan'dan itibariyle devletin ilgili birimlerine ve kamuoyuna sunmaya başlayacak. Bildirge'de otizmin nasıl bir hastalık olduğu ve belirtileri anlatılırken, tedavi yöntemleri de açıklanıyor. 
 
Otizmli bireylerin toplumla içice olmalarını ve huzur içinde yaşamalarını temin etmek otizmin farkına verip onların yanlarında olmak destek vermek hepimizin görevi olmalıdır.
 

Op. Dr. Sinan GÖKER

merhabalar ben kıbrısta yaşıyorum.42 yaşındayım.10 sene önce dünya göz hastahanesinde lazer için gtmiştim.ama korneam ince olduğu için lazer olamadım... devamı