Dünyadaki en iyi tıp fakültelerine sahip olmasına rağmen ABD’de çalışan doktorların dörtte biri dışarıdan geliyor. Harvard, Princeton, MIT, Columbia gibi üniversiteleriyle ABD, dünyadaki tıp araştırmaları ve eğitiminde 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana liderliğini sürdürüyor. Aslında bu durum tıpla da sınırlı değil. Genel olarak bakıldığında da örneğin dünyanın en iyi 100 üniversitesinin yaklaşık yarısı, en iyi 10 üniversitenin ise 8’i ABD’de. Bu başarının temeli elbette maddi imkanların gücü olsa da, stratejik bir yaklaşım da Amerikan biliminin ve de tıbbi imkanlarının daha fazla güçlenmesine neden oluyor. Bu yaklaşım Amerikan Üniversitelerinin dışarıdan, özellikle de en kalifiye beyinleri, ithal edebilmesi. Bu aynı zamanda yetişmiş insan gücü açısından da geçerli. Çünkü dünyanın en iyi üniversiteleri ülkede bulunsa da, bu kurumlar ülkenin yetişmiş eleman ihtiyacını karşılamıyor. Ama bu durum dışarıdan kalifiye insan gücünün gelmesiyle sorun olmaktan büyük ölçüde çıkıyor. Örneğin ABD’deki Hindistan doğumluların %40 lisans ve üstü bir dereceye sahipken bu ABD doğumlu nüfusta %10’da kalıyor. Sağlık alanında ise ABD’de her yıl emekli olan doktor sayısı mezun olandan fazla. Bu da sürekli olarak ABD dışından doktor getirilmesini gerekli kılıyor. ABD’de çalışan doktorların 200 bini, yani %25’i, eğitimini farklı ülkelerde tamamlayıp ABD’ye göç eden doktorlar. Bunların 5000 kadarı Afrika ülkelerinden geliyor. Hatta 2002’de Afrika ülkelerinden Liberya’nın tümünde 72 doktor varken ABD’de Liberya’da eğitim görmüş 47 doktor vardı. Diğer bir deyişle dünyanın en fakir ülkeleri kendi imkanlarıyla eğittikleri yetişmiş insan güçlerini ABD başta olmak üzere daha zengin ülkelere kaptırıyorlar. Türkiye’deki durumla ilgili de şu makaleye bakabilirsiniz.

Op. Dr. Sinan GÖKER

ameliyatsız şaşılık tadavisi ülkemizde neden uygulanmıyor... devamı