Nedir?

GERD (Asit Reflü) Nedir? 

Her ne kadar gözle görülebilir iltihap belirtileri hastaların çoğunluğunda görülmese de, Bu sıvı, iltihaplanabilir ve özofagusun dokusuna zarar verebilir( özofajite neden olur) . Geri çekilen sıvı genelde mide tarafından üretilen asit ve pepin içerir( pepin midedeki proteinlerin sindirimini başlatan bir enzimdir). Reflü olmuş sıvı, duodeumdan mideye geri çekilmiş safrayı da içerebilir(duodenum, mideye bağlı olan ince bağırsağın ilk parçasıdır). Asidin, reflü olmuş sıvıdaki en zararlı bileşen olduğu düşünülmektedir. Pesin ve safra da özofagusa zarar verebilir fakat özofajeal iltihap ve hasardaki rolleri asidinki kadar açık ve zararlı değildir.

GERD yaygın bir durumdur. Başladığında, genelde ömür boyu sürer. Özofagus(özofajite)  dokusunda bir hazar olması durumunda, bu da kronik bir durumu teşkil eder. Dahası özofagusun tedavi ile iyileştirilmesinin ve tedavinin sonlandırılmasının ardından, hasar birçok hastada birkaç hafta içinde geri gelir. Her ne kadar bu durum hastalığın aralıklı olarak seyrettiği veya özofajite olmayan hastalarda tartışılabilir olsa da GERD tedavisi başladığında, süresi olarak devam ettirilmelidir; tedavi aralıklı olarak ve yalnızca belirtilerinizi olduğu dönemlerde yürütülebilmektedir.

Aslında, karnın reflü sıvısının özofagusa girmesi durumu normal bireylerin çoğunda görülür. Bir araştırma reflünün normal insanlarda GERD olan insanlar ile aynı sıklıkta görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. GERD olan hastalarda, reflü olmuş sıvı daha sık bir şekilde asit ihtiva ederken, asit özofagusta daha uzun bir süre kalır. Ayrıca, sıvının özofagusta GERD olan hastalarla kıyaslandığında daha yüksek seviyelerde reflüye neden olduğu da ortaya çıkarılmıştır.

Vakalarda sık görüldüğü üzere, vücudun reflü ve asitten korunmak için kendine has yöntemleri( mekanizmaları) vardır. Örneğin, reflülerin çoğu gün içinde bireyler ayakta iken meydana gelir. Ayakta pozisyonda, reflü olmuş sıvının, yerçekiminden ötürü karna geri akma ihtimali daha çoktur. Buna ek olarak, bireyler uyanık olduklarında, reflü olsun veya olması n sürekli biçimde yutkunurlar. Her bir yutkunma, reflü olmuş sıvıyı karna geri taşır. Son olarak da ağızdaki tükürük bezleri, bikarbonat içeren tükürük üretirler. Bikarbonat içeren tükürüğün yutulması ile, tükürük özofagusa yolculuk yapar. Bikarbonat yerçekiminin ardından özofagusta kalan az miktardaki asidi etkisizleştirir ve yutkunma da sıvının çoğunu atmış olur.

Yerçekimi, yutkunma ve tükürük özofagusa karşı önemli koruyu mekanizmalardır fakat bunlar, yalnızca birey ayakta iken etkili olabilirler. Gece uykusu esnasında yerçekiminin herhangi bir etkisi olmayacak, yutkunma duracak ve tükürük üretimi azalacaktır. Bu yüzden, gece oluşan reflünün özofagusta daha uzun süre kalan ve özofagusa daha fazla zarar verecek olan asit oluşumuna neden olması daha olasıdır.

Bazı durumlar GERD oluşumundan şüphelendirir. Örneğin, GERD hamilelik esnasından çok tehlikeli bir problem olabilir. Artmış hamilelik hormonları muhtemelen alt özofajeal büzgen kastaki(bakınız altta) basıncı d üşürerek reflüye neden olacaktır. Aynı zamanda, gelişen fetüs, abdomendeki basıncı arttırır. Bu etkilerin her ikisinin de reflü oluşumunu arttırması beklenir. Ayrıca, deri sertleşmesi veya karışık bağlantılı doku hastalığı gibi özofajeal kasları zayıflatan hastalıkları olan( bakınız altta) hastalar da daha fazla GERD geliştirme eğiliminde olurlar. 

Sebepleri

GERD’e ne neden olur?

GERD ’in nedenleri karmaşıktır. Muhtemelen birçok neden mevcuttur ve farklı nedenler farklı bireylerde geçerli olabilir hatta aynı kişide farklı zamanlarda etkili olabilir. GERD olan hastaların küçük bir bölümü, anormal olarak yüksek miktarda asit üretebilir fakat bu durum yaygın değildir ve hastaların çoğunluğunda görülmesi olası bir faktör değildir. GERD oluşumuna katkıda bulunan faktörleri düşük özofajeal anormallikleri, hiyatüs hernisi, anormal özofajeal kasılmalar ve karnın yavaş veya uzun sürelerde boşaltılması.

Alt Özofajeal Büzgen Kas

Alt özofajeal büzgen kasın hareketi(LES) reflünün önlenmesinden belki de en önemli faktör(mekanizma) olur. Özofagus alt boğazdan karna uzanan bir kaslı borudur. LES, özofagusun alt-en ucunu n mide ile birleştiği kısmı çevreleyen özellikli bir halkadır. LES’i aktif kılan kas çok büyük sıklıkla aktifi durumda seyreder. Bunun anlamı özofagustan karna geçişin tıkanması veya kapanmasına neden olunmasıdır.  Bu geçişin kapanması reflü oluşumuna engel olmaktadır. Gıda veya tükürük yutkunulduğunda, LES birkaç saniye boyunca gevşer ve gıda ve tükürüğün özofagustan karna geçmesine izin verir ve sonra tekrar kapanır

GERD olan hastalarda LES’in birçok farklı anormallikleri görülmüştür. Bunlarda ikisi LES’in işlevlerini içermektedir. İlk anormallik, reflünün önlenmesi yetkinliğini azaltacak olan LES’in zayıf bir biçimde kasılmasıdır.  İkinci anormallik ise geçici LES gevşemeleri olarak da adlandırılan anormal LES gevşemeleridir. Anormal olmalarının nedeni yutkunmaya eşlik etmemeleri ve birkaç dakika gibi uzun süreler boyunca devam etmeleridir. Bu uzun gevşeme süreleri reflünün oluşumuna zemin hazırlar. GERD hastalarında görülen geçici LES gevşemeleri, yemekten sonra şişmiş olan midede yani öğünlerin ardından oluşur. Geçici LES gevşemeleri ayrıca GERD olmayan hastalarda da görülür, fakat görülme sıklığı azdır.

GERD olan hastalarda en güncel olarak açıklanan anormallik ise LES gevşekliğidir. Belirgin, benzer şişirici basınçlar GERD’ i olan hastalarda GERD ’i olamayan hastalardan daha çok açılmaktadır. En azından teorik olarak, bu durum LES’in daha kolay açılmasını ve/veya LES açık olduğunda daha fazla asit akışının özofagusa gerçekleşmesidir.

Hiyatüs Hernisi

Hiyatüs hernisi, her ne kadar yöntemi çok da belirgin olmasa da, reflü oluşumuna katkıda bulunur. GERD olan hastaların büyük çoğunluğunda hiyatüs hernisi olsa da bir kısmında da yoktur. Bu yüzden, GERD olması için hiyatüs hernisi olması gerekmemektedir. Dahası, hiyatüs hernisi olan hastaların çoğunda GERD yoktur. Hiyatüs hernisin nasıl ve niçin oluştuğu tam olarak bilinmemektedir.

Normalde, LES özofagusun göğüsten diyafram yoluyla ve abdomene geçtiği nokta ile aynı seviyede bulunmaktadır( diyafram, göğsü abdomenden ayıran kaslı, yatay bir kısımdır). Hiyatüs hernisi olduğunda, üst karnın özofagusa bağlı küçük bir kısmı diyaframa doğu itilir. Bunun sonucu olarak da karnın küçük bir kısmı ve LES göğüs üzerine gelip yerleşebilir, LES de böylece diyafram ile aynı seviyede değildir.

LES’i çevreleyen diyaframın reflü oluşumunun önlenmesinde etkili olduğu görülmektedir. Bu durum, hiyatüs hernisi olmayan hastalarda, özofagusu çevreleyen diyafram sürekli olarak kasılması sonra da tıpkı LES gibi yutkunma ile gevşemesi ile gerçekleşir. LES ve diyaframın etkilerinin hiyatüs hernisi olmayan hastalar ile aynı seviyelerde oluştuğunu unutmayınız. Bu yüzden reflüye oluşturulan bariyer LES ve diyafram tarafından oluşturulan basınca eşit olacaktır. LES, hiyatüs hernisi ile göğse doğru hareket ettiğinde, diyafram ve LES basınç ve bariyer etkilerini kullanmaya devam ederler. Buna karşın, bu işlemi artık farklı yerlerde yapmaktadırlar. Sonuç olarak basınçlar artık toplanır değildir. Bunun yerine tek, yükse basınçlı bir reflü bariyeri, daha az basınçlı iki bariyerle yer değiştirir ve reflü oluşumunun daha kolay olmasına zemin hazırlanır. Bu yüzden, basınç bariyerinin azaltılması hiyatüs hernisinin reflü oluşumuna katkıda bulunmasının bir yöntemidir.

Hiyatüs hernisinin reflü oluşumuna katkıda bulunduğu bir başka yöntem daha vardır. Hiyatüs hernisi oluştuğunda, diyaframın üzerinde küçük bir torba mide hüviyetinde olan bir hiyatüs torbası olacaktır. Bu torba LES tarafından yukardaki özofagusa ve diyafram tarafından aşağıdaki karna doğru itilir. Bu durum ile ilgili önemli olan nokta ise bu torbanın mideden gelen asidi ihtiva edebilmesidir. Bu süreç de asidi özofagusa yakın tutar. Bunun sonucu olarak da asidin, LES’in yutkunma ile gevşemesi veya geçici gevşemesi esnasından reflü oluşturması daha kolay olur.

Son olarak, Hiyatüs hernisinin reflü oluşumuna katkıda bulunduğu bir başka yöntem daha vardır. Özofagus, normalde mideye yan olarak birleşir yani düz ve 90 derecelik açılarla değil. Bu yan giriş açısından dolayı, mide ve özofagus arasında bir doku flepi meydana gelir. Bu doku flepinin, özofagusu mideden ayıran ve reflü oluşumuna engelleyen bir valf olarak işlev gördüğüne inanılır. Hiyatüs hernisi olduğunda, özofagusun karna girişi göğse doğru itilir. Bu yüzden valf benzeri flep bozulur veya ortadan kaybolur ya da artık reflü oluşumunun önlenmesine yardımcı olamaz.

Özofajeal Kasılmalar
 
Daha önce de belirtildiği gibi, yutkunma özofagustaki asidin azaltılmasında çok önemlidir. Yutkunma özofajeal kaslarda halka benzeri dalgalar oluşturur; bunlarda da özofagusun lümenini( iç boşluğunu) daraltır. Bu kasılma, peristalsis olarak adlandırılıp özofagusun üst kısmında başlar ve alt özofagusa doğru ilerler. Gıda, tükürük veya özofagustan karna doğru giden her türlü maddeyi iter.

Kasılma dalgası kusurlu olduğu zaman, reflü asidi karna doğru geri itilmeyecektir. GERD olan hastalarda, birçok kasılma anormallikleri tanımlanmıştır. Örneğin, kasılma dalgaları yutkunmansın ardından başlamayabilir ya da kasılma dalgaları karna ulaşmadan önce yok olabilir. Ayrıca kasılmalar ile meydana gelen basınç, asidi tekrar mideye geri gönderebilmek için fazla zayıf olabilir. Bu tür kasılma anormallikleri asidin özofagustan temizlenmesini azaltırken genellikle GERD olan hastalarda görülmektedir. Aslında bunlar genelde çok ağır GERD’ i olan hastalarda görülmektedir. Bu anormal özofajeal kasılmaların etkileri yer çekiminin reflü olmuş asidin karna dönmesine yardımcı olmadığı zamanlar olan geceleri daha da ağır olması beklenir. Sigara içmenin de asidin özofagustan temizlenmesini yavaşlattığını unutmayınız. Bu etki, son sigaranın içilmesinin ardından en az 6 saat boyunca sürecektir.

Karnın Boşaltılması
 
Gün içinde oluşan reflülerin çoğu yemeklerin ardından oluşur. Bu reflünün nedeni muhtemelen, karnın gıda ile dolmasından dolayı şişmesinden kaynaklanan geçici LES gevşemesidir. GERD olan hastaların az bir kısmının, yaklaşık % 20’si, yemekten sonra anormal olarak yavaşça boşaltılan karna sahip oldukları görülmüştür. Karnın daha yavaş boşaltılması, yemeklerin ardından karnın şişlik süresini de uzatacaktır. Bu yüzden yavaş boşaltım süresi esnasında reflü oluşumun gerçekleşmesi daha olasıdır.

Yukarıda bilgilere ek olarak, GERD’ e neden olabilir hatta bu durumu kötüleştirebilir. Bu etkiye sahip olabilecek yaygın ilaçlardan bazıları içeren beta tıkayıcı ya da kalsiyum kanalı tıkayıcı, bronkodilatörler, dopamin aktif ilaçlar, progestin, yatıştırıcılar ve üç halkalı anti depresan gibi antikolinerjik, anti hipertansiflerdir. Bireylerin bu ilaçları ve reçeteyi yazan doktorun potansiyel GERD durumunu gözden geçirdikten sonra yazdığı diğer ilaçları almayı bırakmaması önemlidir

Belirtileri

Komplike olmayan GERD’in belirtileri nelerdir?

Komplike olmayan GERD’ in belirtileri genelde mide ekşimesi (bazen göğüs ağrısı olarak da teşhir edebilir) , kusma ve mide bulantısıdır. Diğer belirtiler, GERD komplikasyonları oluştuğunda meydana gelir ve komplikasyonlar ile birlikte değerlendirilir.

Mide Ekşimesi

GERD olan hastalarda asit reflüsü özofagusa geri döndüğünde, özofagustaki sinir dokuları harekete geçer. Bu sinir canlanması genelde mide ekşimesi ile sonuçlanır bu da GERD’ in tipik ağrılarından biri olarak görülür. Mide ekşimesi genellikle, göğsün ortasında bir yanma ağrısı olarak tarif edilmektedir. Abdomenin yüksek kısmında başlayabilir ya da boyun içlerine yayılabilir. Bazı hastalarda ise ağrı yanma hissinden ziyade keskin ve basınç türü bağrı olarak görülebilir. Bu ağrı kalp ağrısına benzeyebilir(anjina). Bazı hastalarda ise, ağrı sırta doğru yayılabilir.

Asit reflüsü, yemeklerden sonra daha sık görüldüğü için, mide ekşimesi de yemekten sonra daha yaygın görülür. Mide ekşimesi uzanmış haldeki bireylerde daha çok görülür çünkü yer çekimi olmadığında reflü daha kolay meydana gelir ve asit karna daha yavaş geri döner. GERD olan hastaların büyük kısmı mide ekşimesi ile uykularından uyanır. 

Mide ekşimesi nöbetleri sık veya nadir görülebilir fakat bu nöbetlerin periyodik olarak görülme eğilimleri mevcuttur. Bunun anlamı nöbetlerin birkaç haftalık veya aylık dönemde daha şiddetli ya da daha sık olacak ve daha sonra birkaç hafta veya ay boyunca daha az sık veya daha az şiddetli olur. Bu periyodik belirtiler GERD ’i olup özofajite olmayan hastalarda geçici tedavileri mantıklı kılmaktadır. Buna karşın, mide ekşimesi hayat boyu bir süren bir problem olup neredeyse her vakada geri dönmektedir.

Kusma

Kusma, reflü olmuş sıvının ağızda bulunduğunun göstergesidir. GERD2i olan hastaların çoğunda sıvının yalnızca çok küçük bir kısmı özofagusa ulaşır ve sıvı alt özofagusta kalır. Genelde GERD ’i olan hastaların bazılarından yüksek miktardaki bazen gıda içeren sıvı, reflü oluşturur ve üst özofagusa ulaşır.

Özofagusun üst kısmında üst özofagus büzgen kası yer alır(UES). UES hareketleri LES’inkilerle büyük benzerlikler gösteren dairesel bir halkadır. Bunun anlamı UES özofajeal içeriğin boğaza geri dönmesini engeller. Az miktarda reflü olmuş sıvı ve/veya gıdanın UES ’i ihlal etmesi(içinden geçmesi) ve boğaza girmesi durumunda, ağızda bir asit tadı oluşabilir. Yüksek miktarların UES ’i geçmesi durumunda, hasta ağzının birden sıvı veya gıda ile dolduğunu fark eder. Dahası, sık ve uzun süreli kusmalar, dişlerde asit kaynaklı erozyonlara neden olabilmektedir.

Mide Bulanması

Mide bulanması GERD’ de pek yaygın görülmez. Buna karşın bazı hastalarda sık ve ağır şekilde görülüp kusmaya neden olabilir. Aslında, açıklanamayan mide bulanması ve/veya kusması olan hastalarda GERD göz önünde bulundurulması gerek ilk durumlardan biri olacaktır. GERD’İ olan hastaların neden daha çok mide ekşimesi geliştirdikleri ve diğerlerinin daha çok mide bulantısı geçirdikleri henüz çok net değildir. 

Teşhis

GERD nasıl teşhis edilir ve değerlendirilir? 

GERD ’in teşhis edilmesinin- ya da en azından şüphe edilmesi- mide ekşimesi gibi karakteristik bir belirti ile gerçekleşir. Mide ekşimesi genelde alt sternal (göğsün orta kısmının altı) ağrı olup bu ağrı genelde yemekten sonra oluşur ve uzanma ile birlikte kötüleşir. Tanıyı doğrulamak için, doktorlar karnın asit üretimini bastıracak ilaçlar ile tedavi yöntemini tercih ederler. Mide ekşimesi büyük oranda azalırsa, GERD tanısının doğrulandığı sonucu çıkarılır. Bu tanılama yaklaşımı tedavi süreci adı verilen ve belirtilerin tedaviye nasıl cevap verdiğini görme anlayışına dayanır.

Bu yaklaşıma ilişkin problemler de mevcuttur, yalnız bunun nedeni genelde tanısal testleri içermemesinden kaynaklanır. Örneğin, GERD ile benzerlik gösteren durumu olan hastalar, belirli olarak duodenal ya da gastrit(mide) ülserleri de bu tür bir tedaviye yanıt verir. Bu durumda, doktor, problemin GERD olduğunu varsayar ise, ülserin nedenini aramaya kalkışmayacaktır. Örneğin, Helikobakter pilori adı verilen steroid olmayan anti inflamatuar ilaçlar( örneğin İbuprofen) ülserlere neden olabilir ve rahatsızlıklar GERD2den farklı olarak tedavi edilebilir.

Dahası, her tedavi ile birlikte olduğu gibi, bunun % 20 placebo etkisi olabilir, yani hastaların % 20’si bir placeboya (ianktif), ilaç ya da herhangi bir tedaviye yanıt verecektir. Bu da, belirtilerinin nedenleri GERD (ya da ülser) dışında başka nedenler olan hastaların %20’si GERD tedavisi aldıktan sonra belirtilerinde azalma gösterecektir. U yüzden, tedaviye verdikleri yanıt temel alınarak( tedavi süreci), bu hastalar GERD olmasa da GERD için tedavi edilecektir. Dahası, belirtilerinin gerçek nedenleri daha sonra takip edilmeyecektir.

Endoskopi

Üst gastro intestinal endoskopi (özofago-gastro- duodenoskopi ya da EGD olarak da bilinir) GERD’ teşhis etmenin yaygın bir yöntemidir. DG, görüntüleme için optik bir sistem içeren bir borunun yutulması işlemidir. Boru ilerledikçe gastro intestinal yol, özofagus kaplaması, mide ve duodenum incelenebilir.

Reflü olan hastaların çoğunun özofagusu normal görünür. Bu yüzden, hastaların çoğunda endoskopi GERD tanısına yardımcı olmayacaktır. Buna karşın, özofagusun kaplaması iltihaplı( özofajite) görünür. Dahası, eğer erozyonlar ( özofajeal kaplamadaki yüzeysel kırıklar) ve ülserler( kaplamadaki daha derin kırıklar) görünebilirse, GERD tanısı daha da rahatlıkla konulabilir. Endoskopi ayrıca birçok GERD komplikasyonunu da teşhis edebilir, özellikle de ülser, darlık ve Barrett özofagusu. Biyopsiler de yapılabilir.

Sonuç olarak, GERD benzeri belirtilere neden olabilecek problemler EGD ile teşhis edilebilir( örneğin ülserler, iltihap, duodenum veya midede kanser)

Biyopsiler

Endoskop ile elde edilen özofagus biyopsileri GERD teşhisi konulmasında çok faydalı görülmemektedir. Buna karşın kanserlerin ve özofajeal iltihabın asit reflü özellikle de enfeksiyonların teşhisinde faydalıdırlar. Dahası, biyopsiler Barrett özofagustaki hücresel değişiklikleri teşhis etmenin tek yoludur. Daha güncel olarak, GERD hastalığı olup özofagusu göze normal gelen hastalarda, kaplama hürlere arasından boşlukları genişletip belki de hasarı göstermede faydalı olabileceği öngörülmüştür. Bir sonuca varmak için çok erken fakat bu görme açısında genişleme GERD olup olmadığına karar vermek için yeterli olacağı kesindir.

Röntgenler

Endoskopinin bilinmesinden önce, özofagusun röntgeni( özofagram adı verilir) GERD’i teşhis etmenin tek yolu idi. Hasta baryum yutar ( kontrast madde) ve baryumla dolu özofagusun röntgeni çekilirdi. Özofagramın problemi GERD için hassas olmayan bir test olmasıydı. Yani GERD ’i olan birçok hastada GERD işaretlerini, bulmada başarısız olmuştu çünkü hastaların özofagus kaplamasında çok az hasar olmuştu veya hiç olmamıştı. Röntgenler yalnızca sık olmayan GERD komplikasyonlarını örneğin ülser ve daralmayı görüntüleyebiliyordu. Her ne kadar komplikasyonların değerlendirilmesinden endoskopi ile birlikte yararlı olsalar da röntgenler GERD’ in teşhis edilmesinde kullanımı durduruldu.

Boğaz Ve Larenksin İncelenmesi

GERD, boğaz ve larenksi etkilediğinde öksürük, ses kısılması ve boğaz ekşimesi gibi belirtilere neden olur ve hastalar genelde bir kulak, burun, boğaz uzmanına görünürler. KBB uzmanı sık bir biçimde boğaz veya larenks iltihap belirtileri bulur. Her ne kadar boğaz veya larenks hastalıkları iltihaplardan kaynaklansa da bazen bunların nedeni GERD olabilmektedir. Buna uygun olarak, KBB uzmanı asit-önleyici tedaviyi GERD tanısını doğrulamak adına verir. Bu yaklaşım yukarıda tartışılanlarla aynı problemleri içermesine karşın, GERD ’i doğrulamak adına kullanılan tedaviye yanıt olarak ortaya çıkar.

Özofajeal Asit Test Etme

Özofajean asit testi, GERD ’in teşhis edilmesinde ‘’altın standart’ olarak görülmektedir.  Daha önce de belirtildiği üzere, asit reflüsü çok yaygın görülen bir durumdur. Buna karşın, GERD belirti ve komplikasyonları olan hastalardaki reflü asidi GERD belirti ve komplikasyonları olmayan bireylerdekinden daha fazladır. Dahası normal birey ve GERD ’i olan hastalar, özofagusun asit içerdiği süre miktarından hareketle nispeten iyi bir şekilde birbirlerinden ayrılabilirler.

Özofagusun asit içerdiği süre miktarı 24 saat özofajeal pH testi adı verilen bir test ile belirlenebilmektedir( pH, asit miktarının ifade edilmesinde kullanılan matematiksel bir yöntemdir). Bu test için küçük bir boru(kateter) burundan sokulu ve özofagusa yerleştirilir. Kateterin ucunda asidi algılayan bir sensor bulunur. Kateterin diğer ucu ise burundan çıkar, kulaktan dolaşır, bir kaydediciye bağlı olduğu yer olan bele doğru iner. Asit reflüsünün mideden özofagusa her dönüşünde, sensoru harekete geçirir ve kayıt cihazı reflü dönemlerini kaydeder. 24 saatlik bir sürenin ardında, kateter çıkarılır ve reflü kaydı incelemeye alınır.

GERD tanısı koymak için pH testini kullanmanın yarattığı bazı problemler de vardır. Normal bireyler ile GERD hastası bireylerin pH çalışmaları temel alınarak ayırt edilebilmelerine rağmen bu ayırım kusursuz değildir. Bu yüzden, GERD ’i olan bazı hastalar normal miktarda asit reflüsüne sahip olur ve GERD ’i olmayan bazı hastalar anormal miktarda asit reflüsüne sahip olabilmektedir. GERD’ in teşhis edilmesi pH testi dışında bir yöntem kullanılması gerekmektedir, örneğin tipik belirtiler, tedaviye yanı, ya da GERD komplikasyonlarının varlığı GERD aynıca mide ekşimesi nöbetlerinin, asit testinde gösterildiği gibi asit reflüsü ile bağlantılı olduğu durumlarda da teşhis edilebilir.

pH testinin GERD teşhis edilmesinden başka GERD yönetiminde de faydaları vardır. Örneğin, test GERD belirtilerinin neden tedaviye yanıt vermediğini belirleyebilir. Belki de hastaların yüzde 10 ila 20’si GERD tedavisinin ardından bu belirtilere artık sahip olmayacaktır. Bu, tedaviye yanıt eksikliği etkisiz tedaviden kaynaklanabilir. Bunun anlamı ilaçların mide tarafından üretilen asidin bastırılmasında yetersiz olduğu ve asit reflüsünü azaltmadığıdır. Alternatif olarak, yanıt eksikliği yanlış GERD tanısından da kaynaklanabilir. Her iki durumda da, pH testi çok faydalı olacaktır. Test etme, ilaç kullanma devam ederken önemli reflü asidin i ortaya çıkarıyor ise, demek ki tedavi etkili değil ve değiştirilmesi gerekiyor. Eğer test etme minimal asit reflüsü ile iyi asit azatlımı gösteriyor ise GERD tanısı muhtemelen yanlıştır ve belirtilere ilişkin başka nedenler gözden geçirilmelidir.

pH testi ayrıca reflünün belirtilerin(genelde mide ekşimesi)  nedeni olup olmadığının belirlenmesinde de kullanılabilir. Bu değerlendirmeyi yapmak için, 24 saat pH testi yapılırken, hastanın her belirtisi olduğu zaman kaydedilir. Sonra, test analiz edilirken, asit reflüsünün bu belirtilerin nedeni olup olmadığına ilişkin karar verilebilir. Eğer reflü belirtiler ile aynı anda ortaya çıkmış ise, reflünün belirtilerin nedeni olması muhtemeldir. Belirtiler meydana geldiğinde reflü yok ise, reflünün belirtilerin nedeni olması olası değildir.

Son olarak, Ph testi hastaları, GERD tedavisi için endoskopik veya cerrahi müdahale öncesinde değerlendirmek için kullanılabilir. Yukarıda da belirtildiği gibi, hastaların % 20’sinde GERD’ leri olmasa bile belirtilerinden azalma olacaktır(plasebo etkisi). Endoskopik ve cerrahi tedavi öncesinde, bu hastaların tanımlanması önemlidir çünkü bu tedavilerden faydalanmaları mümkün değildir. pH tedavisi bu hastaların tanımlanmasında kullanılabilir çünkü normal miktarlarda asit reflülerine sahip olacaktırlar.

Özofagustaki aside maruz kalınmasının uzun süreli ölçümü için daha yeni yöntemde ise küçük, kablosuz bir kapsül kullanır ve LES’in hemen üzerindeki özofagusa yerleştirilir. Kapsül, ya ağızdan ya da burunda yerleştirilen bir boru ile alt özofagusa geçebilir. Kapsül, özofagusa bağlandıktan sonra, boru çıkarılır. Kapsül,  özofagusa reflü olan asidi ölçer ve bu bilgiyi beline bağlanmış olan alıcıya iletir. Çalışmanın ardından, genelde 48 sata sonra, bu bilgi bilgisayara yüklenir ve analiz edilir. Kapsül özofagustan 3 ila 5 gün çerisinde düşer ve dışkı yoluyla atılır( kapsül tekrar kullanılamaz.)

Kapsülün standart pH testine göre avantaj, burun veya boğazdan geçen kateterin vermiş olduğu rahatsızlığın olmamasıdır. Dahası kapsül ile hastalar normal görünür( burunlarından içerine bir kateter olmaz) ve günlük hayatlarına devam edebilme, örneğin işe gitme, bilinçsiz hissetmeme şanslarına sahip olabilirler. Kapsül, kateterden daha uzun bir süre kayıt yapabilir( 48’e karşı 24 saat) aist reflü ile ilgili daha fazla bilgi ve daha fazla belirti elde eder. Buna rağmen, ek bilgi elde etmenin önemli olup olmadığı kesin değildir.

Kapsül pH testi pahalıdır. Bazen, kapsül özofagusa bağlanmaz ya da fazla erken düşer. Bazı dönemlerde alıcı kapsülden sinyal alamaz ve asit reflüsüne ait bazı bilgileri kaybedilebilir. Kapsülün yerleştirilmesinin ardından, yutkunmada bazen ağrı olabilmektedir. Kapsülün kullanımı, her ne kadar bazı belirli problemleri de beraberinde getirse de teknolojinin kullanımı adına heyecan vericidir.

Özofajeal Hareketlilik Testi

Özofajeal hareketlilik testi özofagus kaslarının ne kadar iyi çalıştığını belirlemede kullanılır. Hareketlilik testi için, ince bir boru(kateter) nostrilden, boğazın arka alt kısmı ve özofagustan geçirilir. Kateterin özofagusun iç kısmında kalan kısmında, basıncı hisseden sensorlar mevcuttur. Özofagus kasları kasıldığında, özofagusta kateter üzerindeki sensorları tarafından belirlenen bir basınç oluşur. Kateterin nostrilden çıkan kısmı basıncı kaydeden bir kayıt cihazına bağlıdır. Test esnasında alt özofajeal büzücü kasın dinlenme ve gevşeme basınçları değerlendirilir. Hasta daha sonra özofagusun kasılmalarının değerlendirilmesi için bir yudum su içer.

Özofajeal hareketlilik testinin GERD ’in değerlendirilmesine ilişkin 2 önemli kullanımı mevcuttur. Birincisi GERD tedavisine yanıt vermeyene belirtilerin değerlendirilmesinde. Özofajeal kasın anormal işlevi bazen GERD belirtilerine benzer belirtilere yol açabilir. Hareketlilik testi bu anormalliklerden bazılarını belirleyebilir ve özofajeal hareketlilik bozukluğu tanısının konulmasına yardımcı olur. İkincisi ise GERD tedavisi için cerrahi veya endoskopik müdahale öncesi değerlendirmedir. Bu durumda, amaç Özofajeal kas bozukluğunu olan hastalarının tanımlanmasıdır. Bunun nedeni hareketlilik bozukluğu hastalarda, bazı cerrahların GERD için kullanacakları ameliyat türünü değiştirebilmeleridir.

Gastrit Boşaltma Çalışmaları

Gastrit boşaltma çalışmaları gıdanın mideden ne kadar iyi bir şekilde boşaltımına yönelik çalışmalardır. Yukarıda da belirtildiği üzere, GERD olan hastaların % 20’si yavaş mide boşaltımına sahiptir bu da asit reflüsüne katkıda bulunur. Gastrit boşaltma çalışmaları için, hasta, radyoaktif madde olarak etiketlenen bir madde yer. Geiger benzeri bir sensor mideye yerleştirilir böylece yemekteki radyoaktif maddenin mideden ne kadar hızlı boşaltılacağı ölçülür.

Boşaltım çalışmalarına ilişkin bilgiler GERD hastalarının yönetilmesinde de yardımcı olur. örneğin, GERD’i olan bir hasta olağan ilaçlar ile tedavi edilmesine rağmen belirtileri olması durumunda, doktorlar midenin boşaltımını hızlandıracak başka ilaçlar yazacaktır. Alternatif olarak, GERD ameliyatı ile bağlantılı biçimde midenin boşaltımını hızlandıracak cerrahi bir yöntem kullanılmasına da karar verebilirler. Buna rağmen, azaltmış gastrit boşaltımının GERD tedavisine ilişkin ameliyatı gerektirip gerektirmediği halen tartışma konusudur.

Mide bulantısı, kusma ve geri akma gibi belirtiler ya anormal gastrit boşaltma ya da GERD’ den kaynaklanır. Gastrit boşaltımının değerlendirilmesi bu yüzden hastaların GERD ’den dolayı mı yoksa anormal boşaltımından mı kaynaklandığının belirlenmesinde önemlidir.

Asit Perfüzyon Testi
Asit perfüzyonu (Bernstein) testi asit reflüsünden kaynaklanan göğüs ağrısını belirlemede kullanılır. Test için, ince bir boru(kateter) nostrilden, boğazın arka alt kısmı ve özofagus ortasından geçirilir. Karışık bir asit solüsyonu ve fizyolojik(normal) tuz solüsyonu sırayla kateterden ve özofagus içine akıtılır. Hasta, hangi solüsyonun kullanıldığından habersizdir. Asitli perfüzyon hastanın olağan ağrısını harekete geçirir ve salt perfüzyonu ağrıya neden olmazsa, hastanın ağrısı muhtemelen asit reflüsünden kaynaklanmaktadır.

Buna karşın, asit perfüzyonu çok nadir olarak kullanılır. Bağlantılı ağrı ve asit reflüsüne ilişkin daha iyi bir test ise 24 saatlik özofajeal pH veya pH kapsül çalışması esnasında ağrısı olduğu zamanı belirtmesidir. Bu yöntemle, pH kayıtlarından, ağrı esnasından asit reflü nöbeti olup olmadığı belirlenebilir. Asit reflüsünün ağrıya neden olup olmadığının belirlenmesinde tercih edilen yöntem budur. Çok işlevsel değildir buna karşın sık ağrısı olmayan hastalar için, mesela her iki veya üç günde bir, pH çalışması ile bir veya iki gün ertelenebilir. Bu durumlarda, asit perfüzyon testi mantıklı bir yöntem olabilir. 

Komplikasyonlar

GERD’in komplikasyonları nelerdir?

Ülserler

Mideden gelip özofagus içerisin e reflü eden sıvı özofagus doku hücrelerine hasar vermektedir. Vücut da genelde hasara verdiği şekilde bu duruma yanıt veriri, yani iltihap ile( özofajite ). İltihabın amacı hasar veren etkenleri nötrleştirmek ve iyileştirme sürecini başlatabilmektir. Eğer hasar özofagus derin kısımlarına kadar gidiyor ise, bir ülser meydana gelir. Ülser, genelde iltihabın oluştuğu alan olan özofagus dokusunu kolayla kırar. Ülser ve ek iltihaplar özofajeal kan damarlarının hasar görmesine ve özofagus içerisine kan akışının artmasına neden olmaktadır.
Bazen kanam ağır olur ve aşağıdakileri gerektirebilir.

·         Kan nakli
·         Endoskopik müdahale (ağızdan özofagusa doğru kanamanın yerini belirlemek ve durdurmak için bir borunun yerleştirilmesi ) ya da
·         Cerrahi müdahale

Darlık

Özofagus ülserleri, yaraların(fibriyoz) oluşumu ile iyileşir. Zamanla yara dokusu çekilir ve özofagusun lümenini (iç boşluk) daraltır. Bu yaralı daralmaya Darlık adı verilir. Yutkunulan gıda, daralma ciddi oluğunda özofagusta takılıp kalabilir( genelde özofajeal lümeni bir santimetrenin yarıçapı kadar kısıtlar) bu durum da tıkanan gıdanın endoskopik olarak alınmasını gerekli kılabilir. Sonra, gıdaların takılmasını önlemek için darlık açılmalı(genişletilmeli)ç dahası, daralmanın tekrar oluşmasını önlemek için, reflü de önlenmelidir.

Barrett Özofagusu

Azı hastalarda uzun süre ayakta kalma ve/veya ağır GERD durumu özofagusu çevreleyen hücrelerde değişikliklere neden olabilir. Bu hücreler pre-kanserojen olarak adlandırılır ve sonradan kanserojen olurlar. Bu duruma Barrett özofagusu adı verilir ve GERD’i olan hastaların yaklaşık % 10’unda görülür. Barrett özofagusuna bağlı Özofajeal kanserin(adenokanser)  türünün görülme sıklığı artmaktadır. GERD ’i olan bazı hastaların Barrett özofagusu varken, bazılarında olmamasının nedeni tam olarak bilinmektedir.

Barrett özofagusu, endoskopi esnasında görsel olarak tanımlanabilir ve kaplama hücrelerinin mikroskobik ortamda biyopsi ile incelenmesinde doğrulanabilir. Sonra da, Barrett özofagusu olan hastaların biyopsi ile birlikte periyodik gözetimleri gerekli olabilir. Gözetimin amacı kanserojen değişikleri belirlemek böylece kanser önleyici tedaviye başlanmasıdır. Ayrıca, Barrett özofagusu olan hastaların maksimum GERD tedavisi almasının daha fazla özofagus hasarının önlenmesi için gerekli olduğu düşünülmektedir. Anormal kaplama hücrelerinin alınmasına ilişkin izlek çalışmaları yürütülmektedir. Bu hücrelerin alınması için birçok endoskopik, cerrahi olmayan teknik kullanılabilir. Bu teknikler ilgi çekici olabilir çünkü ameliyat gerektirmez yalnız bazı ilgili komplikasyonları bardır ve tedavinin uzun vadede etkinliği henüz belirlenmemiştir. Özofagusun cerrahi olarak alınması da her zaman seçeneklerden biridir.

Öksürük Ve Astım

Alt özofagusta birçok sinir vardır. Bu sinirlerden bazıları reflü asit ile canlandırılır ve bu harekete geçirme ağrıya neden olabilir(genelde mide ekşimesi). Harekete geçirilen diğer sinirler ağrıya neden olmaz. Bunun yerine öksürüğe neden olan diğer sinirleri harekete geçirirler. Böylece, reflü sıvısı boğaza ulaşmadan öksürüğe neden olmuş olur. Benzer bir şekilde, alt özofagustaki reflü akciğerde bulunan veya buradan geçen sinirlerle bağlantılı olan özofajeal sinirleri harekete geçirebilir. Akciğere giden bu sinirler küçük nefes borularının daralmasına ve nihayet astıma neden olur.

Her ne kadar GERD öksürüğe neden olabilse de, açıklanamayan öksürüğün yaygın nedeni değildir. Her ne kadar GERD astıma da neden olabilse de, genelde bunun nedeni zaten astımı olan hastalarda astım krizini tetiklemesidir. Kronik öksürül ve astım yaygın rahatsızlıklar olsa da, GERD tarafından nasıl ilerletildikleri veya nasıl oluşturuldukları tam olarak bilinmemektedir.

Boğaz İltihabı Ve Larenks

Reflü sıvısı özofajeal büzgen kastan geçerse, boğaza( farenks) ve hatta gırtlağa( larenks) girebilir. İltihabın sonuçları boğaz ekşimesi ve ses kısıklığına neden olabilmektedir. Öksürük ve astım ile birlikte, GERD’ in boğaz ve larenksin tanımlanmamış iltihabından ne derece ve hangi sıklıkla sorumlu olduğu tam olarak bilinmemektedir.

Akciğerlerin İltihabı Ve Enfeksiyonu

Larenksten geçen reflü sıvısı akciğerlere girebilir. Akciğerlerdeki reflü sıvısı( aspirasyon adi verilir) genelde öksürük ve tıkanmaya neden olur. Buna karşın aspirasyon bu belirtilere neden olmadan da ortaya çıkabilir. Bu belirtiler ile veya bu belirtiler olmaksızın, aspirasyon akciğer enfeksiyonuna ve pnömoniye neden olabilir. Bu tür bir pnömoni acil müdahale gerektiren ciddi bir problem teşkil etmektedir. Aspirasyon, belirtilere eşlik etmediğinde, akciğerlerde yavaş ve ilerleme eğiliminde yaralanmalara( akciğer fibriyozu) neden olur göğüs röntgenlerinde görülebilirler. Aspirasyon daha çok geceleri ortaya çıkar çünkü reflüye karşı koruyucu işlemler( mekanizmalar) aktif değildir ve akciğerleri koruyan öksürük refleksi de aktif değildir.

Sinüs Ve Orta Kulaktaki Sıvılar

Boğaz, nazal geçişler ile iletişim halindedir. Küçük çocuklarda, adenoid adı verilen iki parçalı lenf dokusu, boğazın üst kısmının nazal geçişlerle buluştuğu noktada yer alır. Sinüslerden geçişler ve orta kulaktaki borular( Östaki boruları), adenoid yanındaki nazal geçişlerin arka kısmına açılır. Boğazın üst kısmına giren reflü sıvılar adenoid iltihabına neden olup şişmelerine neden olabilirler. Şişiş adenoidler sinüslerden Östaki borulardan geçişi tıkayabilir. Sinüsler ve orta kulaklar adenoidlerin şişmesinden dolayı nazal geçişlere kapalı olduklarında, iç kısımlarında sıvı birikimi meydana gelir. Bu sıvı birikimi sinüs ve kulaklarda rahatsızlıklarda sebebiyet verir. Adenoidler küçük çocuklarda belirgin olup yetişkinlerde olmadığı için, sinüs ve kulaklardaki bu sıvı birikimi çocuklarda görülüp yetişkinlerde görülmez. 

Tedavi

GERD nasıl tedavi edilir?

 GERD ’in en basit tedavilerinden biri de yaşam biçimi değişikliği olup, alışkanlıklarda özellikle de yemede değişikliklere gidilmesini içerir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, asit reflüsü gecelere gündüzlerden daha da hasar vericidir. Geceleri, bireyler uzanır pozisyondayken, reflünün oluşumu daha kolaydır. Daha kolay olmasının neden yer çekiminin, gündüz ayakta pozisyonda olduğu gibi reflüye karşı koyamamasıdır. Buna ek olarak, yerçekiminin etkisinin eksikliği, reflü sıvısının özofagusa kadar çıkmasına ve özofagusta daha uzun süre kalmasına neden olmasıdır. Bu problemler, vücudun üst kısmının kaldırılmasıyla kısmi olarak ortadan kaldırılabilir. Bu kaldırma işlemi ya yatağın baş kısmındaki ayakların altına bloklar koymak ya da daha uygun olarak sünger başlıklı bir üst kısma sahip bir yatakta uyumakla olur. Bu yöntemler, özofagusu midenin üzerine taşır ve kısmi olarak yerçekimi etkisini sağlar. Vücudun üst kısmının, yalnızca kafanın değil, kaldırılması önemlidir. Yalnızca başı kaldırmak özofagusa yukarı çıkarmaz ve yerçekimi etkisini oluşturmada yeterli olmaz.

Vücudun gece kaldırılması genellikle bütün GERD hastaları için tavsiye edilmektedir. Buna rağmen GERD ’i olan hastaların çoğunluğu yalnızca gün içinde reflüsü olur ve gece vücudun kaldırılmasının yalnızca küçük bir faydası vardır. Vücudu gece kaldırmanın hangi hasta için faydası olduğunun bilinmesi asit testinin gece reflüsünü gösterene kadar çok da mümkün değildir. Buna karşın, mide ekşimesi, kusma ve diğer GERD belirtilerini gece gösteren hastaların reflü olma ihtimalleri oldukça yüksektir ve uyurken vücutlarını kaldırmaları kesinlikle gereklidir. Reflü ayrıca hastalar sağ taraflarından ziyade sol tarafları üzerine uyuduklarında da daha sık görülür.

GERD Diyeti

Yeme alışkanlıklarındaki birçok değişiklik GERD tedavisinde etkili olabilir. reflü, yemeklerden sonra daha kötüleşir. Bunun muhtemel nedeni midenin yemek ile şişmesi ve alt özofajeal büzgen kasın geçici gevşemelerinin daha sık olmasıdır. Bu yüzden, erken ve az akşam yemekleri reflüyü iki nedenden ötürü azaltabilir. Birincisi, az yemek daha az şişmesine neden olur. İkincisi yatma zamanında daha az ve erken yemeğim mideden boşaltılma olasılığı daha geç yenen yemeğinkinden daha fazladır. Sonuç olarak, reflünün GERD olan hastaların yatmak için uzandıklarında ortaya çıkması daha muhtemeldir.

Bazı gıdaların alt özofajeal büzgen kasın basıncını azalttığı ve dolayısıyla reflüyü tetiklediği bilinmektedir. Bu gıdalardan uzak durulmalıdır, bunlardan bazıları:

·         Çikolata,
·         Nane
·         Alkol ve
·         Kafeinli içecekler

Yağlı gıdalar (azaltılması gerekir) ve sigara içmek (bırakılması gerekir) de büzgen kasın basıncını azaltır ve reflüyü tetikler
Buna ek olarak, GERD’i olan hastalar diğer gıdaların belirtilerini arttırdığını düşünebilir. Bunlara bazı örnekler baharatlı ve asit içeren gıdalar, limon gibi meyve suları, karbonatlı meşrubatlar ve domates suyu. Bu gıdalardan da uzak durulmalıdır.

GERD tedavisine ilişkin yeni bir yaklaşımsa sakız çiğnemektir. Sakız çiğnemek daha fazla bikarbonat içeren tükürük üretimini tetikler ve yutkunma sayısını arttırır. Tükürük yutulduktan sonra, özofagusa nötralize eder, aslında sakız çiğnemek, özofagustaki asit nötrleştiren normal işlemleri abartır. Bu yüzden, sakız çiğnemenin mide ekşimesine nasıl faydalı tam olarak bilinmemektedir. Yine de, yemeklerden sakız çiğnemeyi denemekte fayda var.

Antasitler

GERD tedavisi için potent ilaçların gelişimine rağmen, antasitler tedavinin ana dayanak noktaları olmaya devam etmektedir. Antasitler midedeki asidi nötralize der böylece reflü oluşturacak asit kalmaz. Antasitlerle ilgili problem aksiyonlarının kısa olmasıdır. Mideden hızlıca atılır, bir saatten az bir süre içinde, sonra asit tekrar toplanmaya başlar. Antasit almanın en iyi yolu, yemeklerden bir saat sonra almaktır, böylece yemekten sonra belirtilerin oluşmasına imkân verilmez. Yemeklerdeki gıda midenin boşaltımınız yavaşlattığı için, yemekten sonra alınan bir antasit midede daha uzun bir süre kalır ve etkisi daha uzun sürer. Aynı nedenden ötürü, bir yemekten ortalama iki saat sonra alınan ikinci doz antasit midenin yemek sonrası yavaşlamasından faydalanır ve mide içerisinde asit oluşumunu nötralize eder.

Antasitler; alüminyum, magnezyum ya da kalsiyum bazlı olabilir. kalsiyum bazlı antasitler( genelde kalsiyum karbonat) diğer antasitlerden farklı olarak mideden ve duodenumdan  gastrin atılmasını harekete geçirir. Gastrin mide tarafından asit salgılamayı canlandırmaktan ana sorumlu hormondur. Bu yüzden, kalsiyum karbonatın direkt asit nötrleştirmesinin ardından asit sekmesinin salgılanması yavaşlar. Bu sekme, gastrin salınımından kaynaklanır bu da aşırı asit üretilmesine neden olur. Teorik olarak bu artan asit GERD için iyi değildir.

Asit sekmesi yine de klinik olarak önemli görülmemektedir. Yani, kalsiyum karbonatla yapılan tedavinin kalsiyum karbonat içermeyen antasitlerle yapılan tedaviden daha az etkili veya daha az güvenli olduğunun kanıtlanmamıştır. Buna karşın, asit sekmesi fenomeni teorik olarak zararlıdır. Pratikte ise, Tums ve Rolaids gibi kalsiyum içeren antasitler tavsiye edilmemektedir. Kalsiyum karbonat içeren ara sıra kullanımının da zararlı olmadığı düşünülmektedir. Kalsiyum karbonat içeren antasitlerin avantajı düşük maliyetler, diyete eklenen kalsiyum ve sıvılarla kıyaslandığında görülen uygunluğudur.

Alüminyum içeren antasitler kabızlığa neden olma eğilimindeyken magnezyum içeren antasitler ishale neden olabilirler. İshal veya kabızlık bir problem haline dönüşürse, antasitleri değiştirmek veya alüminyum ve magnezyum içeren antasitleri dönüşümlü kullanmak gerekli olacaktır.

Histamin Antagonistleri

Her ne kadar antasitler asidi nötrleştirse de, bunu yalnızca kısa bir süre için yapabilirler. Asidin gün içinde devamlı nötrleştirilmesi için, en azından her saat başında olacak sıklıkla antasit alınması gerekecektir.

Asit ile ilişkili hastalıkların, GERD dâhil, daha etkili ve uygun şekilde tedavi edilmesine ilişkin geliştirilen ilk ilaç histamin antagonistleriydi, özellikle de simetidin (Tagamet). Histamin önemli bir kimyasaldır çünkü mide tarafından asit üretimini harekete geçirir. Mide duvarında boşaltılan histamin midenin asit üreten hücrelerindeki alıcılara( binder) bağlanır ve hücreleri asit üretimine teşvik eder. Histamin antagonistleri, histamin için alıcının bloke edilmesi ve böylece histaminin asit üretim hücrelerini canlandırmasının önlemesi şeklinde çalışır.(histamin antagonistleri H2 antagonistlerine tercih edilir çünkü belirli alıcılar yalnızca tip 2 alıcılarını bloke edebilir.)

Histamin özellikle yemekten sonra asit üretimi için önemli olduğu için H2 antagonistlerinin yemekten 30 dakika önce alınmasında fayda vardır. Bu zamanlamanın nedeni H2 anatagonistlerinin yemekten sonra mide aktif olarak asit üretirken zirve seviyede olacak olmasıdır. H2 antagonistleri ayrıca gece, asit üretimini durdurmak için yatma zamanında da alınabilir.

H2 antagonistleri GERD belirtilerinden kurtulmada çok etkilidir, özellikle de mide ekşimesinde. Buna karşın, genelde GERD ile birlikte ortaya çıkan iltihabın (özofajite) tedavi edilmesinde çok da etkili değildir. Aslında, bunlar genellikle erozyon, ülser, daralma ya da Barret özofagusu gibi iltihap ya da komplikasyonlarla bağlantılı olmayan GERD’e dâhil mide ekşimesinin tedavisinde kullanılır.

Reçete etmek için dört farklı tür H2 antagonisti mevcuttur Bunlar: Simetidin (Tagamet), ranitidin (Zantac), nizatidin (Axid), ve famotidin, (Pepcid). Dördü de reçetesiz olarak alınabilir. Buna karşın, reçetesiz ilaçların dozajları reçeteli ilaçlardan daha düşüktür.

Proton Pompası İnhibitörü

GERD gibi asitle bağlantılı hastalıklar için geliştirilen ikinci tür ilaç da proton pompası inhibitörüdür(PPI), yani omeprazol (Prilosec). PPI, asit salgısı tarafından mide içine asit salgılanmasını bloke eder. PPI’nin H2 antagonistlere göre avantajı PPI’nin asit üretimini daha bütüncül olarak ve daha uzun süre boyunca durdurmasıdır. PPI yalnızca mide ekşimesi tedavisinde değil ayrıca özofagusu asitlerden koruyup özofajeal iltihabın iyileştirilmesine de yardımcı olur. 

PPI, H2 antagonistleri belirtileri yeterli biçimde ortadan kaldırmadığı zaman veya erozyon, daralma veya Barret özofagusu veya ülser gibi GERD belirtilerinin oluşumunu engellemediği zaman kullanılır. GERD tedavisi için beş farklı türden PPI onaylanmıştır,
Bunlar: Omeprazole (Prilosec,Dexilant), lansoprazole (Prevacid),rabeprazole (Aciphex), pantoprazole (Protonix), ve esomeprazole (Nexium). Omerprazole ve sodyum bikarbonatın bileşiminden oluşan altıncı bir PP ürünü de (Zegerid) (Zegarid hariç) yemeklerden bir saat alınması durumunda etkili olabilir. Bu zamanlamanın nedeni PPI’nin mide aktif olarak asit ürettiği zamanlarda yani yemekten hemen sonra en iyi şekilde çalışmasıdır. PPI yemekten önce alınırsa, yemekten sonra vücutta en yüksek seviyeye ulaştığı vakit asidin yapılmakta olduğu vakte denk gelir.

Pro-Hareketlilik İlaçları

Pro-hareketlilik ilaçları, gastro intestinal yolun, özofagus, mide, ince bağırsak ve/veya kolon dâhil kasları harekete geçirmesiyle işlev görmektedir. Bir pro- hareketlilik ilacı,  metakloprami (Reglan) GERD için onaylanmıştır. Pro-hareketlilik ilaçları alt özofajeal büzgen kastaki basıncı arttırır ve özofagusun kasılmalarını güçlendirir (peristalsis) . Her iki etkinin asit reflüsünü azaltmasını beklenir. Buna karşın özofagus ve büzgen kasın üzerindeki bu etkiler küçük çaplıdır. Bu yüzden, metaklopramidin ana etkisinin midenin boşaltımını hızlandırması olduğuna inanılır; bunun da reflüyü azaltması beklenir.

Pro-hareketlilik ilaçları yemeklerden 30 dakika önce ve yatma zamanında tekrar alındıklarında en etkili halde olurlar. GERD ’in komplikasyon ve belirtilerini tedavi etmede çok etkili değildirler. Bu yüzden, pro-hareketlilik maddeler ya diğer tedavilere cevap vermeyen hastalara ya da GERD tedavisine ek tedavi eklenmesine karar verilen hastalar için kullanılmaktadır.

Köpük Bariyerleri

Köpük bariyerleri GERD tedavisi için eşsiz bir yöntem teşkil etmektedir. Köpük bariyerleri antasit ve köpük yapıcı maddelerden oluşan tabletlerdir. Tablet eriyip mideye ulaşınca, midedeki sıvı bileşenlerin yüzeyine çıkan bir köpük halini alır. Köpük, sıvının reflüsüne karşı bir bariyer görevi görür. Aynı zamanda, köpüğe bağlı antasit köpükle temasa geçen asidi nötr hale getirir. Tabletlerin yemeklerden sonra ( mide şiş iken) ve uzanırken alınmasında fayda vardır; her iki durumda da reflünün oluşması daha olasıdır.

Köpük bariyerleri GERD için tek veya ilk tedavi olarak kullanılmamaktadırlar. Bunlar daha çok, diğer GERD tedavisine ilişkin ilaçlara diğer ilaçlar belirtileri yok etmede yeterli olmadığı zamanlarda eklenirler. Sadece bir köpük bariyeri vardır; o da alüminyum hidroksid jel, magnezyum triliskat ve aljinat (Gaviscon) bileşiminden meydana gelir.

Ameliyat

Yukarıda belirtilen ilaçlar genelde GERD belirti ve komplikasyonlarının tedavi edilmesinde etkilidirler. Buna karşın, bazen de etkili olamazlar. Örneğin, yeterli asit azalmasına rağmen ve mide ekşimesi, kusma, akciğerdeki potansiyel komplikasyonlarla birlikte tekrar oluşma olasılığı vardır. Dahası, gerekli olan tedavi için alınması gereken ilaçların sayısı ve/veya miktarı bazen o kadar fazla olur ki ödenemeyecek duruma gelebilir. Bu durumlarda reflüyü durdurmak için ameliyat en etkili seçenek olabilir.

Yapılan cerrahi müdahale, teknik olarak fundoplikasyon olarak bilinen reflüyü önlemek için yapılır ve reflü ameliyatı ya da anti reflü ameliyatı olarak adlandırılır. Fundoplikasyon esnasında, her hiyatal hernisi torbası diyaframın altına doğru itilir ve buraya dikilir. Buna ek olarak, içinden özofagusun geçtiği diyaframdaki giriş özofagus etrafında daraltılır. Son olarak da midenin içindeki özofagusun girişinin yan kısmında bulunan midenin üst kısmı yapay bir alt özofajeal büzgen kas oluşturmak için alt özofagusun etrafına sarılır. Bu ameliyatının tamamı abdomene yapılan bir insizyon ile (laporatomi) ya da laparoskopi adı verilen bir teknik kullanılarak yapılır. Laparoskopi esnasında, küçük bir görüntüleme cihazı ve cerrahi aletler abdomendeki çeşitli küçük cep yerlerinden geçirilir. Bu işlem büyük abdominal keşiden kaçınılmasını sağlar.

Ameliyat belirtilerden kurtulma ve GERD komplikasyonlarının tedavi edilmesinde çok etkilidir. Hastaların ortalama % 80’si en az 5 ila 10 yıl boyunca belirtilerden iyi veya harika bir şekilde kurtulmuş olurlar. Buna karşın ameliyat olan bazı hastalar- belki de yarısı kadarı- reflü ilacı almaya devam edecektir. İlaç almalarının nedeninin reflü belirtileri göstermeye devam etmeleri mi yoksa GERD dışındaki bazı problemlerden kaynaklanan belirtilere karşı mı bu ilaçları almaya devam ettikleri çok net değildir. Fundoplikasyonun en yaygın komplikasyonu yutulan gıdanın yapay büzgen kasta sıkışmasıdır. Neyse ki, bu sıkışma işlemi geçicidir. Süreksiz değilse, yapay büzgen kası açmak(gevşetmek ) için endoskopi yapılması mümkündür. Önceki ameliyatı düzeltmek için tekrar ameliyatın gerekli olması çok nadir görülen bir durumdur.

Endoskopi

Çok yakın geçmişte, GERD tedavisine ilişkin endoskopik teknikler geliştirilip denenmiştir. Bir tür endoskopik tedavi alt büzgen kasın olduğu bölgeye dikiş atma (dikmek) işlemini içerir bu da büzgen kasın daraltılmasını gerekli kılar.

İkinci tür işlem ise büzgen kasın hemen üstündeki özofagusun alt kısmına radyo frekans dalgaları uygulanması işlemine dayanmaktadır. Dalgalar, özofajeal kaplamanın altındaki dokuya zarar verir ve bir yara (fibriyoz) oluşur. Yara çekilir ve çevre dokular üzerine itilir, böylece büzgen kası ve üstündeki kısmı daraltmış olur.

Üçüncü tür endoskopik tedavi ise LES alanındaki özofajeal duvara materyallerin enjekte edilmesi ile gerçekleşir. Enjekte edilen materyalin LES’ deki basıncı arttırması ve böylece reflü oluşumunu engellemesi beklenir. Bir tedavide, enjekte edilen madde polimerdir. Maalesef, polimer enjeksiyonu ciddi problemlere yol açtı ve enjeksiyon için gerekli materyal artık mevcut değildir. Enjeksiyon içeren bir başka tedavi ise yayılabilir peletlerin enjekte edilmesine devam edilmesiydi. Jelatiniz poli metil metakrilat mikrosfere neden olan üçüncü tür tedaviye ilişkin sınırlı bilgi mevcuttur.

Endoskopik tedavinin ameliyat gerektirmeme gibi bir avantajı vardır. Hastaneye kaldırma olmaksızın gerçekleştirilebilir. Endoskopik tekniklerle ilgili tecrübeler sınırlıdır. Özellikle uzun vadede ne kadar etkili oldukları net değildir. Etkinlik ve endoskopik tekniklerin potansiyel komplikasyonlarının tam içeriği halen tam olarak bilinmemekle birlikte, endoskopik tedavinin yalnızca deneysel tedavilerin bir parçası olarak kullanılmaları gerektiği düşünülmektedir.

Geçici LES Gevşemelerinin Önlenmesi

Geçici LES gevşemeleri, asit reflüsünün en yaygın olarak oluştuğu yöntem olarak görülmektedir. Gevşemeleri önlemek için ilaçlar mevcut olsa da, genel olarak yararlı olarak algılanabilmeleri için çok fazla yan etkilere sahiptirler. Bu gevşemeleri yan etkilere neden olmaksızın önleyebilecek gelişmelerin yapılabilmesine daha da fazla dikkat edilmektedir. 

Uzm. Dr. Nursal Filorinali KONDUK

İyi günler ben 18 yaşındayım ve 4 yıldır gastroptoz hastasıyım doktor midemde sarkma oldugunu söyledi neyden kaynaklandığını bilmiyordum ve geçen yıl ... devamı